İbrahim Pilavcı: Yaptıklarımız ve Yapacaklarımız İbrahim Pilavcı: Yaptıklarımız ve Yapacaklarımız
Ruhi Avdan: Yaşanabilir Bir Taraklı İçin Birlikte Çalışacağız Ruhi Avdan: Yaşanabilir Bir Taraklı İçin Birlikte Çalışacağız
Tacettin Özkaraman Projeleri Tacettin Özkaraman Projeleri

TARAKLI    AĞZI  (Ahi Naci İŞSEVER)

Nagadak Sıtkı Dayı'mın evliyâlığı, İzzettin'e mâlumdur da, anlatmaz. Sıdkı Dayı kendi Türbesin, u-nun (onun) yanında kazdı da "ney-pon sen" Ö-le (öyle) gastecilik mi olur?.
İzzettin KÖMÜRCÜ İzzettin KÖMÜRCÜ
Yayın: Güncelleme:

Adapazarlılar, bir Taraklılıya raslayınca süslenip kırıtırlar. Taraklılı kudretten gelen güzelliğinin farkında değildir. Bu farkedilmezliği ileri sürerek, konuşulup süslenmekten de pek hoşlanmazlar. Güzelliklerinin gizli kalması, onları daha da güzelleştirir. Bizde birine "çok güzelsiniz" diye, -"çobanca iltifat" edemezsiniz. "Taraklılı mısınız ? " diye sorduğunuzda , mesele anlaşılır.

Görüyorsunuz , Taraklı insanı konuşur. Aslında konuşturan Taraklıdır.

...

Hâşa huzurdan, ben de Taraklılıyımdır.

Konuşurum da ?

Bizi ilk kez gören yabancılara, "bu beldeyi nasıl bulduklarını" sormasanız iyi edersiniz. Sorduğunuzda da alacağınız yanıt, oldukça "manidâr" olacaktır:

Yeni bir gezegene indirildiklerini sanarak, hayranlıklarını gizleyemeyip, "susacaklardır"

Kim ve kimlerden oldugumuz merak konusu oluyor? .

"Manav'ız".

Kendimizin, -kendi kendine- Manav'ız demesi, başkalarının bize "Manav-mısınız ? " diye sormasına benzemez. Aradaki farkı bizimle "hem-nefes" olanlar bilir.

Yaramız yok ki gocunup gizlenelim .

Kız kınalar, oğlan eveririz.

"Azımız, çoğumuza dengi, " bekârımız da dünürcünün bendidir.

Bize "ağır" gelen olursa, şarkıya türküye yükleriz.

Bendini zorlayıp da aşanın, şarkıda türküde de yeri yoktur.

...

Selçuklu, -hatta onların atalarının da- "Manav" olduğu bilinir. Manavlar'ın "arı" ve "âri" olduğu, düşmanlarının da onlara gıpta ettiklerinin detayı kayıtlardadır. Selçuklu'dan gelen bugünkü "berraklık", tetkik edilse iyi olur. Bilecik, Eskişehir, Ankara arası , iki satırda bitmez.

Büyük İskender-in yorgunluğunda eğilip içtiği su, hâla akar. Haçlı Seferleri-ni Cennet'in duhuliyesi (giriş ücreti) olarak kullanan kafasız kafaların Kılasik Yunan Tarihinde yeri olduğu yalandır. Eski Yunan'ın Dünya'yı teslim aldığı günlerde , akademide uyuyakalmış mermerci hala uyur. İşte o yorgunluk kutsaldır. Onlar Aristo'ya Sokrates'e can veren bir uygarlığın sürgünüdür, filizidirler.

...

Bu Manav sözünü, "sebze yetiştirip satan, gerektiğinde alan, "köşedeki bakkal amca ile" karıştırmayın lütfen. Öyle olduğunu sanan , (bilmediğini de bilmeyen) bazı kültürsüz siviller çık-mıştır. Türk Dil Kurumu da teslim etmiştir ki, "yetiştirdiği" sebzeyi satan meslek erbâbına da , "manav" denir.

Bizim burada üzerinde durduğumuz Manav, ayran içişinden de bellidir. Döğüşken olduğu yürüyüşünden de farkedilen, kılıçını düşman kellesinde masatlamış yiğit demektir.

...

Taraklı'ya dönecek olursak :

"Dablis" dedikleri eski adını, "YENİCE TARAKÇI" ya çeviren biziz. "Dablis'in" düşüp teslim olduğunu, savaş ganimetlerine, gılmanların da (genç Bizans kızları) eklendiğini" Osmanlı ile ilgilenen meraklı Tarihçiler çok iyi bilirler..

Bizim oranın insanı, (Taraklılı) "Çerkez ve Abaza" muhabbetini andıran usülleri pek bil-mez. Bildiğimizi de büyüklerimizin izleniminden uzak tutmayız. Saklımız gizlimiz, "kaç göç'ümüz" gördüğünüze denktir. Ve fakat sevdalarımız -bağışlayın- saklıdır. Bizde sevdânın "karası, akı" farketmez. Birinde ölenin ağıdı, diğerinde gülenin gizi-dir cem-i cümlenin bildiği.

Dile düşen "Leylâ da olsa" açıkta ser sefil gezemez. Bir yerlerde kimseciklere danışma-dan iklimine avdet eder. Onun için en müsait sığınak "türkülerimizdir". Önce yüreği, sonra türküsü yakılacak. Yananın külü de, peşinden gelen kuşaklara, tandır kenarında , ağıt olup hoyrat olup türkü olup, okunup anlatılacak.

Arab'ın, "adam merkezli", kadına görelik (indeskli) diye, düzenlenmiş disiplinine biz, "SÜNNÎ-lik" diyoruz. Biz (Taraklı) Sünnî-yizdir.

Kendi düğününde de ağlamayı "fazilet" sayan, bu Araplaşmaya teşne yarsıma sadece bizde vardır.

Dosdoğru anlaşılmasından, ehlinın de kortuğu Sunnilik bilhassa muğlak tutulur. Peygamber gibi kul olan" biz, kendimiziz.

Bugüne değin, hiçbir Sosyo-loğ, Pisiko-loğ ve mihmandâr, bizden birinin kutsal topraklarda "el malına el sürdüğünü" (hırsızlık ettiğini) görememiştir!..

Dönen uçaklarda Arab'ı Haç esnasında yakınen tanımış Hacılardaki Arap tiksintisine karşı, onu şirin görmesi için, taze hacılarımıza verilen ustakâr telkini, hangi Diyânet görevlisi yalanlayabilir? Maksat Arab'ı, peygamber torunu diye belletip, onu şirin göstermektir. Sevablar konuşulurken "Sehâbe" günahlar konuşulurken "kul". Bu dönüşümün sonunda Arab her tur-da şirinlik muskası olarak, sırıtır.

Şahitsiniz,

"Türkülerimiz'de" bizi, "ığıl ığıl ağlatan" Yemen için, hâla ağlayan biziz. Peygamber sünnetidir diye, bugünki Arablaşma , Çerkez, Abaza ve, Gürcüler'de -şükür- yoktur. Cuma günleri hutbe'baz hatiplerimiz, bize nasihat ederken, bütün konuşmalarında günahlarımızı imâ ederek, yüzümüze kakarlar. Haftalık resim gibi kırıtkan, ve süslüdürler. Endamları ayna-hoş, gerdanları kırıtkandır. Allah onlardan razı olsun.

...

Taraklı'da on yaşlarımda olmalıyım. Akşam üzeri günlük gazeteler, geldi gelecek.

Geldiği anda da sayılıp, sonra da satılacak. Manifatura'cı Rahit Amca'nın "gazete sayması"

nufuz sayımına benzemez.. Topla çıkar hepsı elli (50) gazeteyi Baba Oğul iki kişi, bir saat kadar sayarlardı. "Gastele sayılayo" (gazeteler sayılıyor) ga-yısı ve gailesi, (telâşı) dağı taşı kapsardı.Önemsiz bu Manav telâşında görülecek esas ayrıntı, günlerimizin de Manavlaşmasıydı. Güneş ne ikindileşir ve ne de Yatsı okunur.

Okumadan edemediğim "Tarih İlâveleri" yüzünden, Saatçi Arif'in, Dükkanı önünde, saat-lerce- , "tir tir titreyerek" beklerdim.

Terzi kalfası, Cinci İsmaille, Hafız'a'nın (Hafız Ağa'nın) Ali, dükkana erken gelirdiler. Cum-huriyet mi, Milliyet mi? O gazete "ilâveleri" ki beni, "gelecekle değil" geçmişle oyalardı. İşte benim, ilk "TÜRKÇE -SÖZLÜK" le tanışmam, o günlere raslar.

Babam Ormancı Saadettin 'in, -nerden eline geçtiyse-, "oğlan okuyo " diye alıp, eve ge-tirdiği, bu Türkçe Sözlük, başka bir planetten atılmış, başka uygarlıkların eşyası gibiydi. O sözlüğü okurken beni, bir ibâdet disiplini tütsü gibi sarıp kapsar, "mabutları kişileşmiş kavimlerin" arasına karışarak gizlenirdim.

...

Araya yıllar girdi. Arifiye İlköğretmen Okulu'ndayız. Resim Öğretmenimiz Şerif Bey, bize "Geyve Zeybeği-ni" çalıp oynamayı yasaklıyor. Oynayana da "ceza" kesince, aydık uyandık. Har-mandalı, Somalı, ve Geyve Zeybekler'inin, Babamın gençliğindeki sihirleri bozulmuştu. YABANCI-LAŞTIRILMIŞ-tılar. Elinizdeki kitabın yazarı Ahmet İşsever'in Sakarya İlinin Koca Ustası oluşunun nedeni (Resmî ve millî Folklor Uzmanı) bu kültür kavgasındandır.

Ulusların derisinin yüzülmesi demek ki böyle oluyor.

Telgrafın Telleri'ni, kendi mandolininizde çaldığımızda "ceza" alırdık."Kırmızı buğdey ayrılmıyor tezinden-i" bağıra çığıra söyleyemezdik.

Ulusların kültür kavgasında, bundan daha yıpratıcı ne olabilir? Köy Enstitü'lerini çok mâsum olarak anlatıp yorum getiren devrimci arkadaşlar dalgınlık etmektedirler.

Geleneğinin üstünde tepinen yeniyetme bendim. Devrimci diye adı geçenler, anında " "yif-t " deyip, " toz duman olup kaçtılar. Demek ki "deli deliyi" tanıyorrdu.

Evden ayrılan çocuk devlet okulundan verilen takım elbiseyi, üzüm leplebi parası için bitpazarında satmayıp da ne yapsın? Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin, "devlet nasıl olmalı" sorusu arantılardır bunlar.

Velhâsıl, dört kanat Taraklı Çarşısında, Sinaplı'nın dükkanı mı bu ? sipariş verip cuha potur diktiresin. Ama herkes hissediyordu ki zurnanın "zırt" dediği kertedeyiz.


Ükelâlar, çokbilmişler sinmiş, "dili kendi doğasına teslim eden" çoğulculuk (demokrasi) başlamıştır. Şimdi köy kahvesindeki "bana göre" deyip kırıtan ükelâlar sinip pısmış, "Ne yapabiliriz ki ? " diye soran, çoğulculuk (demokrasi) gelip başlamıştır.

Adı üstünde, "Anadil" bu. Artık devlet başa, kuzgun leşedir. Devleti -onu-, siz kursanız bile, vatandaşa "DİL" gerek. Bunu bilmeyenin bağrında boza pişirirler. Taraklı deyişiyle, "gos gos koca kamburun adı, "DEVLET - tir. Ne Keçiören devesi, ne de hısım akrabası, bu yükü taşıyamaz. Düşün ki "ANA-dildir" aranan, "ARA-dil" değil.

Bilenin de bilmeyenin de konuştuğu, o Türkçe'nin İstanbul'a girmeden önceki, "Anadolulu" hâli, (Yenice Taraklı'daki) üstüne konuşuyoruz.

Bu kitabı göze alan TARAKLILI iki geçkin delikanlı ki, kendilerinin Türkçe öğretmeni , Sayın Fahri Yetiş'e, bu "dil işinin" kuralını değil, moralini borçludurlar. Onların öne düşüşleri dost nasihatinden değil, Sayın Fahri Yetiş'in vasiyetindendir.

...

Araya hastalığım da girdi ya? .

Cümbüş başladı demektir.

Kabadayılık edip te, "biz neler gördük" demenin sırası -hiç- değil. Felç oldum. Halkımızın "inme" dediği bir bela. Atlattım da diyemem.

İnsanı kırk yıllık dostları bile, "o hasta" deyip idâre (tolerize) etmiyor. Çünkü o da kendi derdinde. Konuştuğun Türkçe'den de, (bir liseli gibi sorumlu oluyorsun ). Yâni ki "eski dostlar" şarkılardaki kadar çeker. Hepsi birdenbire ne zaman ciddileşmiş. Artık "onun ensesinde" senin elin, fazla ve luzumsuzdur.

Geçmiş ağrılarım da sıradaymış ve sıradanlaştı. Böyle rahatsız olduğum günlerimde, eve kadar gelen biri var. Taraklı Esnafından, Sayın Eşref Hâluk Pektaş'ı burada anıyorum. Bu kitabın muhtevâsına eklenip, katabileceği "elde-var- bir-leri- telefonla -dikte ettirerek- aktardılar. Allah ondan razı olsun.

Kardeşim Ümit etti edemedi, kitabın çeşnisinde gizlenip, dokusuna bulaştı. Böylesi bir illizyon olmasa, kitap ikiye katlanmaktan kurtulamaz, "lüzumsuz'a" bulaşırdı. Ümit Aloğlu'nun bu kitabın, "kuvveden fiile geçip", sonuç için tükettiği gayret kutsaldır.

Ağır rahatsızlığına rağmen, beni dinlemediler. Hatta birgün telefon ettiğimde, başındaki doktoru, benim bu zevzekliğimi, (ettiği tıp yemininin kapsam alanı dışına iterek), bağışladılar. Allah ondan razı olsun.

Bizim Gas'teci İzzettin'e gelince:

İkimizde zurnanın "zırt" dediği kertedeyken, sol göz damarındaki bildiğin "o yerden !.." ameliyat olduk. Bende de, "sendekine benze (tıpkısı) bi şey va-mış" diye Manavca vurgulama-dı. Sizin elinizden gelmeyecek, "onun elinden geldi". O da bir türbeye yetti de arttı bile. Allah ondan razı olsun. Benim höngür höngür ağlamam ona manidir. Nagadak Sıtkı Dayı'mın evliyâlığı, İzzettin'e mâlumdur da, anlatmaz. Sıdkı Dayı kendi Türbesin, u-nun (onun) yanında kazdı da "ney-pon sen" Ö-le (öyle) gastecilik mi olur? .

...

Daldık !

...

Gerçekten bu kitapta, "Taraklı Ağzı'nı" didikleyip, yarınlara bırakacağımız unutulmasın. Tarihimize tanık, geleceğimize hissedâr edip, bizi sahipsiz bırakmamalısınız. Geçmişimizi belgeleyip, hazır olduğumuza fehmetmelisiniz.

Bu çalışmada Taraklı'da Konuşulan Anadilimizin bize özgü "Ağzını" yarınlara kalsın, düne şahitlik etsin diye çeğiz gibi özenle sandıkladık.

Bu kitap elbette her faninin yaptığı iş gibi eksiklidir, okuyan herkes, gördüğü eksikliği bir köşeye not eder de zamanı geldiğinde bize ya da kitabı yayımlayan arkadaşlara iletirse, anıt tamamlanacak, benim değil bizim, "Taraklı Ağzı", Taraklı'nın eseri olacaktır.

dedede

Ahmet İşsever ile Ahi Naci İşsever

Emekli Oğretmenler

#

Yorumunuzu Ekleyin

Adı-Soyad
E-Posta
Yorum
İşlemin Sonucu
  • Yorumlar T.C. Yasalarına aykırı olamaz.
  • Hakaret içeren yorumlar, yayınlanmasa bile yasal mercilere iletilebilir
  • KVKK Kapsamında, bilgileriniz, yasal merciler hariç kimseyle paylaşılmaz.
  • Formda doldurduğunuz bilgiler ve IP adresiniz sisteme kaydedilir.
  • Yorumunuz onaylanıp yayınlandığında, sadece yorum, isim ve yorum tarih saati gösterilir.
Yorum Ekle

Yorumlar

a.ümit aloğlu
8.05.2015 / 21:08:30
Üstat Naci, taraklı ağazını yazmaya başlamakla yolun yarısını, önsözünü birtimekle biraz daha fazlasını gerçekleştirmiş bulunuyor. Dil, ulusların en büyük yaşama, var olma kaynağıdır. Dil yoksa o dili konuşan ulus da yok olmuş demektir. Taraklı Ağzı ile ulusumuuzn yaşma kaynağına biraz hayat syu vermiş olacaklar; kendilerine ve amcası oğlu çok değerli Ahmet İşsever üstada binlerce teşekkürler. Varlıkları ile çalışmaları ile zenginleşiyoruz... Sağ olsunlar, var olsunlar...

GENEL BİLGİLER

Taraklı

Taraklı

Taraklı Nerede, Taraklı'nın tarihi ve coğrafi özellikleri
Taraklı Otobüs Saatleri

Taraklı Otobüs Saatleri

Ağustos 2023 Güncel Taraklı - Sakarya Otobüs Kalkış Saatleri, Taraklı Otobüs Saatler 2021, Taraklı Otobüs Tarifesi, Taraklı Sakarya ilk otobüs ne zaman? Taraklı - Sakarya Son Otobüs Ne zaman? Sakarya Taraklı İlk Otobüs Ne Zaman, Sakarya Taraklı Otobüs Saatleri, Taraklı Koop Otobüs Saatleri
Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'ya geldiğinizde gezilecek yerler neresidir? Taraklı'nın en popüler gezilecek yerleri yazımızda.
Taraklı Termal Turizmi

Taraklı Termal Turizmi

Taraklı'da termal turizmi, Türkiye'deki belli başlı noktalardan biri haline gelmiştir.