Faruk Serkan YILMAZ Faruk Serkan YILMAZ Beşinci Mevsim

Aforizma: Taraklı İçin BARIŞ Vakti(!)

"Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku!" Sonuna kadar bıkmadan oku! Hadis(e)leri de oku!
Rablik iddia edenler: “Ben ondan üstünüm. Önce o özür dilesin” diyenler var aramızda… “Üç günden fazla küskün kalmayın” emrine boyun eğemeyenler… Bayram edemeyenler...
Yayın: Güncelleme:

“Taraklı’da İn/kâr Vakti”ni, yani “imsak vaktini” evvelki yazıda yazmıştık. Orada anlatılanlar malumunuz.

Hani bir sosyal paylaşım sitesinde “Ramazan Aforizmaları Kuşağı”nı başlatmıştı bir genç. Ve biz de o gencin aforizmalarına cezbolup “kelâmın” etrafında pervane-misal döne döne meczuplar gibi “akla” ne geliyorsa yazıyorduk. Sözle birlikte kendimizi de toparlıyorduk!

“Toparlanın! Gitmiyoruz!” diyorduk.

Bize kim “git” demişti ki?

“Git” denmedi; fakat öyle demeye getirildi!

Bir gün yanıma bir genç geldi:

-Ya Abi! Biz böyle sabah namazlarına kalabalık bir genç topluluğuyla gidiyoruz ya!

- Eee?

- Suç örgütü kurmuşlar. Gençleri organize edip camiye götürüyorlar, diyerekten bizi fişlemişler babama!

- Baban ne dedi?

- Bunları diyenlere “yukardan aşağıya” küfretti!

Baban küfretmemiş; ‘hakikati’ söylemiş! Küfre, bu lafları çıkaranlar girmiş. Küfür, ‘hakikatin üstünü örtmek’ demektir. Baban hakikatin üstünü örterek ‘zulüm’ işleyenlere sadece kötü söz söylemiş, dedim. Ve Kuran’dan bir âyeti de ekledim: “Allah 'zulme uğrayanların dışında' hiç kimsenin açıkça kötü söz söylemesini sevmez. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi işiten ve görendir” dedim.

Sonra o genç de bana dedi ki:

- Abi, biz kötü bir şey yapmıyoruz ki! Bütün bu laflar… ne alâka yani?

Benden ille de bir “Alâka” istiyorsan, “Alâk” süresinde -câhillerin piri Ebu Cehil için indirilen-: “Namaz kıldığı zaman bir kulu engelleyeni gördün mü? Ya o namaz kılan doğru yolda ise?.. Biz o engelleyeni günahkâr alnından tutup cehenneme sürükleyeceğiz” diye devam eden âyetlerden başlamam gerekir, dedim. Hani şu ilk emir “Oku” diye başlayan sürenin âyetlerinden…

Mâlum: Güneş batarken namaz kılınmaz. Hz. Ali bile böyle bir vakitte namaz kılan birini gördüğünde, sırf bu âyetlerden korkusuna: “Allah Resulü’nü böyle yaparken görmemiştim” diyerek bu hâdis/eyi geçiştirmişti. ‘Namaz kılanı engellemek’ten çekinmişti!

“Biz kötü bir şey yapmıyoruz ki” diyorsun! Peygamber’in yaptığı kötü bir şey miydi?

Allah, Kuran’da: “sizin şer bildiğinizde hayır vardır” der. Sen bütün bunları sakın şer sanma! Kuran’ın indirildiği Ramazan Ayı’nda, Allah’ın vahyi -yaşayarak- bak nasıl da iniyor hayatımıza! Kuran geçmişte yaşanmış hâdiseleri anlatan bir tarih kitabı değildir. O her gün yeni/den yeni/den inzâl olan rehberimizdir. Onun bir harfi bile eski değildir!

Bak şimdi Necip Fazıl gibi: “suç var; ama ispat yok” demek geldi içimden. Canı rahmet istemiş olmalı merhumun.

Ve şimdi bir de senin paylaştığın aforizma geldi aklıma: “Sıcağı falan bahane edip oruç tutmayanlara sesleniyorum: Ramazan başlayalı 24 gün oldu ve biz hâlâ yaşıyoruz Elhamdulillah… :) ”

Bak koca Ramazan Ayı bir rûya gibi geldi ve geçti. Ve rûya deyince aklıma tevhid peygamberi geldi.

Bilirsin: Allah, Hz. İbrahim(as)den sevgili oğlu İsmail’i kendisi için kurban etmesini istemişti. Ve emrini uygulamak hususunda Hz. İbrahim’i kararlı görünce İsmail’i ona bağışlamıştı. Bıçak, Hz. İsmail’in boynunu kesmemişti. Çünkü onlar tevhidden ayrılmamışlardı. Vahdeti parçalamamışlardı. Hz. İsmail’in bedeni bu yüzden ‘tek’ parça kaldı. Zâhirde bile onları o anda parçalara bölmemişti Allah.

Biz her an imtihan ediliyoruz eyvah!

Konu babandan açılmışken babana bağlayıp senin sayfanı kapatalım. Baban imtihanı kazanmış. Seni kurban etmekten korkmamış! Böylece de bâtıl lakırtılara kurban edilmekten kurtarmış seni. Nitekim sen ancak Kuran’a bağlı kaldığın nispette hayırlı evlat olabilirsin. Lokman suresini hatırla…

Ve baban Nemrutlaşmadığı sürece babanı sakın bırakma!

Yine bir gün bizim aforizma kuşağından iki gençle birlikte, Ramazan Etkinlikleri kapsamında Taraklı Müftülüğü’nün düzenlediği zekâtla ilgili konferansa katılmak üzere yola koyulduk. Yürüyorduk. Konferansı değerli hemşehrimiz Prof. Dr. Mehmet Erkal verecekti. Yürürken gözüm Enes’in ve Gürhan’ın üzerlerindeki spor tişörtlere ilişti. Tişörtleri spordu/moderndi ve fakat ikisi de yeşildi!

- N’apıyorsunuz siz? Bizi ipe mi götüreceksiniz? Dün Arda’nın anlattıklarına siz de şâhitsiniz. Böyle yeşillere bürünüp de hazırda bekleyen güruhu neden telaşlandırıyorsunuz ki?

İlginçtir, gençler Kuran’la cevap verdiler bana:

“Onlar(Mü’minler) kınayıcıların kınamasına aldırış etmezler” ve “kafirler (hakikatin üstünü örtenler) ise sadece zanna uyarlar.”

Ne diyelim: Allah hepimizi de ‘zan’larımızdan kurtarıp bizi ‘hakikat’le buluştursun!

Gençlerdeki bu hareketlilik İmamımız Alaaddin Hoca’yı da aşka getirmiş olmalı ki, Hoca:

- Gençlerin telefon numaralarıyla birlikte isim listesini çıkarın da bir iftar yemeği tertipleyelim, dedi.

Biz de gençlerle birlikte kimseyi unutmamaya özen göstererek 120 kişilik ‘bir’ gençlik listesi hazırladık. Başka yapılacak bir iş olursa da ‘emrindeyiz Hocam’ dedik.

Aforizmaların başlatıcısı Nurullah Aydın da konuyu mânidar bir şekilde sanal pencerelere taşıdı hemen:

“Ramazan aforizmaları kuşağında bu akşam ‘bu çocuklar suç örgütü kurmuş, sabah namazında toplanıyorlar’ diyenlere inat, ‘suç örgütü kurmadık, sevgi bağı kurduk, muhabbetimizi arttırdık ve sevgimizi çoğalttık’ diyen, tevhide gönderme yapan bir aforizma: Taraklı için vuslat Vakti: İFTAR!

Davetlisiniz!"

Bu dâvâ ‘dâvet’le başlamıştı zaten değil mi?

(Bilerek uzatıyorum, sonunu bekle: "Oku!")

Vakit yaklaşmaktaydı ki bir sabah namazı çıkışı İmam Alaaddin: “Şu listeden burada olanları işaretleyin. Burada olmayanlara da telefonla ulaşırız” dedi.

Başladım 'yok'lamaya:

Mustafa… Burda!

Öbür Mustafa burda!

Halit... Burda!

Enes… Burda!

Mert... Burda!

Ersin... Burda!

Ufuk… Burda!

Öbürü de burda!

Levent… Burda!

Emrah… Burda!

Ahmet… Burda!

Uğur... Burda!

Arda… Burda!

İbrahim de burda!

Engin… Burda!

Cemal… Burda!

Veysel... Burda! 

Suat… Burda!

Ethem… Burda!

Barış… Burda!

Ali… Burda!

Öbür Ali de burda!

Faruk... Burda!

Yasin… Burda!

Öbürü de…

Nurullah… Burda!

Yusuf… Burda!

Diğeri de burda!

Lefer… Burda!

Serkan... Burda!

Sercan... Burda!

Gürhan… Burda!

Furkan... Burda!

Oğuzhan... Burda!

O da... Bu da... Şu da...

Ulan herkes burda! 

İnanın daha adı aklıma gelmeyen bir sürü genç nefer… bitmedi sefer…

Yoklama bu ya, tasavvuf ehli geldi aklıma: Allah’ta “yok” olmak, Hakk’ta fâni olmak, O’nun emirleri karşısında “var”lık iddia etmemek…

Ve yine akıl bu ya, geçtiğimiz sezon yaptığım öğretmenlik geldi aklıma: Okullarda yapılan yoklamalarda “devamsızlığı” ortaya çıkan öğrencilerin ana-babalarının yaşadığı endişe…

Buna karşılık “Namaza -devam- edin” âyeti karşısındaki umursamazlığımız sonra…

Her neyse deyip dönersek konuya:

Vakit gelmişti.

Dernek Başkanı İmam Alaaddin ve Taraklılılara Hizmet Götürme Derneği Üyeleri vahdeti bozmamak adına yetişkinleri de iftara davet kararı almışlar, iyi de yapmışlar.

Ve Taraklı için İFTAR Vakti… BARIŞ Vakti!

Allahu Ekber, Allahu Ekber:

Ekber olan, kebir olan, büyük olan, üstün olan sadece Allah’tır. Birbirinize üstünlük taslayıp kibirlilik yapmayın. Kucaklaşın. Siz hepiniz kulsunuz. “Ben de sizin Rabbinizim.”

Tam 350 kişi birbirine kavuştu iftarda. Tutulan ‘dost sohbeti oruçları’ açıldı. Konuşuluyordu. Kucaklaşılıyordu. Yapılan sohbetlerle ‘siz birbirinizdensiniz’ âyeti anlaşılıyordu.

Anlaşılıyor muydu?

“Hâlâ anlamadınız mı?”

“Bana bir adım gelene, ben on adım gelirim” diyen Rabbimizdir. Ve bu söz sadece O’na yaraşır. Buna rağmen, Hakk’a değil; 'ene'sine (egosuna) kurban olup Rablik iddia edenler: “Ben ondan üstünüm. Önce o özür dilesin” diyenler de vardı aramızda… “Üç günden fazla küskün kalmayın” emrine boyun eğemeyenler… Vahdete aldırış etmeyenler…

Âdem(as), şehveti yüzünden; şeytan ise hırsı yüzünden kovuldu cennetten. “Ben ondan üstünüm; ateştenim” diyerek mâkâmını, mevkisini büyük gördü şeytan. Kibirlendi. Ve kovdu onu Allah’ın rahmeti! Âdem’in derdi sadece şehvetiyle olduğu için hemen tevbe edebildi. İblis ise ‘büyüklük’ tasladığı için tevbe edemedi: özür dilemedi.

Biz, oruçla şehvetimizden, iştahımızdan sıyrılmaya çalışırken, bir de ‘kibirlenme/büyüklenme’ temayülü çıktı başımıza.

“Padişah hangi din üzerindeyse toplum da o din üzerindedir” hadisindeki espri icabı, toplumun önde gelenlerine uyan yığınlar da ‘yok’ değil hani! Hakta ‘yok’ olamayıp ‘ben’lik iddia ettiği için ‘var’ olamayanlar…Barışıp İslam olamayanlar...

Hani şu matematik derslerindeki "eksi eksi" muhabbeti… Müspet ilimlerden dem vuranlara kapak olacak pozitif bir gerçek: “yok, yok ise, o vardır; yok, yok olsa var olur.”

Biz ise bir kucak genç, İmamız Alaaddin Hoca’ya kul oluyorduk o gün. O, kul olduğu için ona kul oluyorduk. Yok oluyorduk. ‘Kula kul olmak’ değildi bu. Zira Dernek Başkanı Alaaddin Hoca başkanlık, üstünlük taslamıyordu bize! Kan ter içinde kendi de çalışıyordu. Hani o İslam Peygamberi Hz. Muhammed gibi… Hani bir yabancı, ashâba: “sizin devlet başkanınız nerede?” diye sorduğunda; ashâb da: “şu insanlara su dağıtan odur” demişti. Zaten derneğin adı da “Taraklılara Hizmet Götürme Derneği” değil miydi? Toplumun lideri olacak kişi de imam olmalıydı, değil mi? Yani imamımız gibi… Hakk'ın emrinde "yok" olan biri…

Hava karardıkça gökyüzünde seyreden ‘son dördün’ evresindeki ay daha da belirginleşiyordu. ‘İşaret parmağı’nı andıran ‘Ramazan hilâli’ vahdeti simgeliyordu. ‘BİR olun’ diyordu. Öyle ya: “Düşünen bir topluluk için göklerde âyetler vardır.”

Ve o Ramazan hilâli, mesajını verip birkaç gün içinde gidecekti. Oruç ayının bittiğini haber verecekti. Tuttuğumuz 'barış orucunu /dargınlığı' da bitirecekti. Bayram gelecekti.

Gelecek miydi?

(Bilerek uzatıyorum hâlâ. "Oku!" Gıcıklık değil mi?!)

Bediüzzaman ettikçe: “Akıl bazen gevezeleşiyor.” Hilâl’den, aydan, ay ışığından bahsedince, aklıma, aklımdan hiç gitmeyen bir şey geldi yine! Fakat bu söylediklerimin “O”ndan başka kimseyle “alâkası” yok. Bu paragraftan sadece “O” alsın mesajımı. Biliyorum ki takip ediliyorum. Korkmasın ki bir daha yoklama yapmayacağım. Korkmasın o kullardan ‘yok’ olacağım. "O" olmadan ben "kul" kalacağım. Mevlana: “Oruç, oruçlunun helâlden bile sakındığına, harama bulaşmasının imkânsızlığına şâhittir” diyorsa, helâlden bile sakınacağım. Orucumu yalancı çıkarmayacağım. Vahdet, "hilâl olup göründükçe gözüme," oruç tutacağım. ‘Bir’ kalacağım. “O” diledikçe…

Biz bir kucak genç Ramazan Ayı’ndan feyizlenmeye çalıştık. “Aranızda iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun” âyeti kerimesiyle ikramlandık. Birbirimize hem hakkı hem de Hakk’ı tavsiye ettik. O kadar ki, 90 yaşındaki asırlık bir amca: “ben bu yaşıma geldim, Yunus Paşa Camii’nde daha bu kadar genci bir arada görmedim” dedi. Koca bir asrın ardından camideki bu hareketlilik neyin nesiydi?

Demek ki ‘dâvet’ çok önemliydi!

Ve bizim Enes Dönmez yine bir şey söyledi:

-“Endişe etmeyin! En gür seda İslam’ın (barışın) sedası olacaktır.”

İyi de! Bize bile bu düşmanlıklar ediliyorken nasıl olacak bu iş?

Kalem Suresi’nde özellikleri bildirilen alçaklara boyun eğmediğimiz sürece, onların düşmanlıkları onlara fayda vermeyecek. O özellikler ve bir öğüt ki: “Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları (gücü) var diye, sakın boyun eğme!”

Böyle arada söz alıp söz getirenler, bu yazıyı bile kınayanlar, araya nifak sokmak isteyen münâfıklar asr-ı saadette bile olmuştur. Ve olacaktır!

Kur’an, Ramazan Ay’ında indirildi. İndirilen, onun harflerinden ziyade mânasıdır. Kuran’ın tefsiri ise işte başımıza gelen hâdis(e)lerdir. Her şey o kadar açık ki… Allah da zaten: “Açık açık anlattık” diyor.

Ve Sübhan olan; kusurdan, bütün noksanlıklardan münezzeh olan Allah’tır. Hiçbirimiz kendisini kusursuz sanmasın. Karşısında da kusursuz birini aramasın. Bağışlasın: bağışlansın!

Üç gün sonra gelecek olan bayrama kadar barışılsın. Zira Peygamber bir hikmet üzere söylemiştir bu sözü. Üç gün içinde barışılmadığı zaman gurur kemikleşir. Yerleşir. Dahası: gurur, şeytan işidir.

Hadi bakalım, kurban edebiliyor muyuz gururumuzu?

Allah: “Namazı hayata ikâme edin” der. Yani yaşantınızda da kendinizi hep Allah’ın huzurunda hissedin, her emrime her zaman secde edin, boyun eğin der.

Konu buraya gelmişken:

Tilâvet secdesini de bu Ramazan Ayı’nda yapılan mukabelelerde öğrendi biz gençler.

- Abi! Kuran okunduktan sonra namaza durmadığımız hâlde -durup dururken- imamla birlikte niye secde ediyoruz ki?

- Niyesi şudur ki, Kuran’da: “İnananlar, Rablerinin âyetlerini duydukları zaman ağlayarak secde ederler” gibi “secde” kavramıyla ilgili âyetler geçer. Müslüman, bu secde âyetleri geçtiğinde, Allah’ın emirlerine boyun eğeceğini secde ederek belli eder. Yaşantısında da secdede kalır. "Namazı hayata ikâme eder." 

Ve ben gider.


Hatırlatma: Ya o namazı hayata ikame eden doğru yolda ise?

Not: Gönlü ahrette olanlara cennete dair bol bul/amaç deliller sunduk. Delil arayanlara da deliller sunduk. Hani suç örgütüymüşüz ya!.. Bu uzun yazıda delili arasınlar dursunlar şimdi! Onlara gıcıklık olsun diye uzattım. :) Bunlar Taraklı’dan militan çıkmayacağını bilmiyorlar mı hâlâ? İslam’ı niye öcü gibi gösterirler ki? Görüldü ki İslam barışın dini.

Hamd, övgü âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir. O, ne demişse, doğru demiştir.

 

#

Yorumunuzu Ekleyin

Adı-Soyad
E-Posta
Yorum
İşlemin Sonucu
  • Yorumlar T.C. Yasalarına aykırı olamaz.
  • Hakaret içeren yorumlar, yayınlanmasa bile yasal mercilere iletilebilir
  • KVKK Kapsamında, bilgileriniz, yasal merciler hariç kimseyle paylaşılmaz.
  • Formda doldurduğunuz bilgiler ve IP adresiniz sisteme kaydedilir.
  • Yorumunuz onaylanıp yayınlandığında, sadece yorum, isim ve yorum tarih saati gösterilir.
Yorum Ekle

Yorumlar

enes dönmez
27.08.2011 / 16:04:03
(maşaAllah abi döktürmüşsün) yine ne güzelde anlatmıssın şu mübarek ayda yaşadıklarımızı ALLAH razı olsun...
Seyfettin
27.08.2011 / 19:21:42
Serkan döktürmüşzün, çok güzel yazı, emeğinize sağlık. Yoklamada inşallah bir gün bende olurum kimbilir :)) Ramazanda takipteydim sizelere katılamasam da. Aforizmacılar sizi :) hepiniz aforizmaların hakkını verdiniz.A.E.O.
ismail yavuz
6.09.2011 / 22:35:01
Taraklı gençlerinin bu halleri mutluluk verici endişe edenleri anlamak ne mümkün. yazıyı kaleme alış biçimin yine harika sevgili dostum. Ve Alaaddin Hoca yı unutmamak lazım yılların gerçek imamı...

YAZARIN SON YAZILARI

Söz Tutması

Söz Tutması

"Önce söz vardı."
Sebebi Sükut

Sebebi Sükut

...
İçimde Kar Telâşı

İçimde Kar Telâşı

...
Hayat Bayram Ola...

Hayat Bayram Ola...

Zaman Bayramı: Kurban Bayramı
Göklem

Göklem

...
İstanbul ve Ben

İstanbul ve Ben

İstanbul günahta benimle boy ölçüşemez!

GENEL BİLGİLER

Taraklı

Taraklı

Taraklı Nerede, Taraklı'nın tarihi ve coğrafi özellikleri
Taraklı Otobüs Saatleri

Taraklı Otobüs Saatleri

Ağustos 2023 Güncel Taraklı - Sakarya Otobüs Kalkış Saatleri, Taraklı Otobüs Saatler 2021, Taraklı Otobüs Tarifesi, Taraklı Sakarya ilk otobüs ne zaman? Taraklı - Sakarya Son Otobüs Ne zaman? Sakarya Taraklı İlk Otobüs Ne Zaman, Sakarya Taraklı Otobüs Saatleri, Taraklı Koop Otobüs Saatleri
Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'ya geldiğinizde gezilecek yerler neresidir? Taraklı'nın en popüler gezilecek yerleri yazımızda.
Taraklı Termal Turizmi

Taraklı Termal Turizmi

Taraklı'da termal turizmi, Türkiye'deki belli başlı noktalardan biri haline gelmiştir.