Fahrettin YILDIZ Vahyin Aydınlığında

İman Kadar İstikamet De Önemlidir

Doğruluk, hem İslam’ın vazgeçilmez ilkelerinden hem de müminlerin bariz özelliklerinden biridir. Doğruluk timsali şahsiyetlerin başında ise peygamberler gelir. Çünkü onlar, Allah’ın insanlara gönderdiği yol göstericiler ve baş önderlerdir. İnsanları, kendilerine gelen vahyin aydınlığı ile karanlıklardan çıkarıp kurtaran rehberlerdir. Fakat aydınlıktan çok karanlıktan hoşlananlar, insanları huzursuz edip dünyalarını zindana çevirmek isterler. Böyleleri, kendilerine kanıp uyanlara “kara inanç” diyebileceğimiz bir hastalık bulaştırırlar ve bu hastalıkla onların dünyasını mahvederler.

İşte doğruluk timsali olan peygamberler de tam böyle bir zamanda misyon yüklenirler. İnsanları baskı ve zulümden kurtarıp karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için tüm ışıkları yüklenip gelirler. Mesajlarını iletmek ve davalarını savunmak için önlerine konan engelleri aşıp kişi, toplum ve devlet hayatına vahyin ışığını taşıyarak insanlara iki dünya mutluluğu getirirler.

Ne var ki kurulu düzen taraftarları, onları bir terörist gibi görürler. Kitleler de genelde yerleşik inançlarının eleştirilip temelden sarsılmasına ilk anda razı olmazlar. Özellikle putların egemenliği ile ayakta duran yöneticiler, halkın uyandırılmasına ve hayatın İslamlaştırılmasına şiddetle karşı çıkarlar. Doğruluk timsali olan peygamberler ise bu süreçlerin hiç birinde haktan sapmazlar, hakikati söylemekten vazgeçmezler ve Allah’tan başka hiçbir gücün önünde eğilmezler.

Peygamberleri kendilerine örnek alan müminler de tam anlamıyla ideal insan olamaya çalışırlar. Kesin bir kararla inkar devrini kapatıp tövbenin en güzeliyle zulüm ve kötülük çağını bir daha dönmeyecek şekilde geride bırakırlar. Öte dünyaya gözleriyle görmüşçesine inanırlar. Allah sevgisinin en yücesini kalplerinde taşırlar. Bu hayatı da erdemli insana yaraşır bir tarzda yaşarlar.

Hak din İslam, Kuran’la tamamlandığı, peygamberlik de Hz. Muhammed’le son bulduğundan, artık bundan böyle insanlar, İlk peygamberden son Peygamber Hz. Muhammed’e kadar Allah elçilerinin neler yaptıklarına bakacaklar ve ona göre davranacaklardır. Bu süreçte Kuran, son ve değişmez bir kitap olarak onlara daima ışık tutup yol gösterecektir. Zira insanlık geçmişte olduğu gibi bugün de zulüm altında inlemektedir. Onları bu durumdan kurtaracak olan İslam ve onun hakkını veren hakiki Müslümanlardır. Bunun için Müslümanların görevi bitmemiştir. Bilakis onları İslam’ın geçmişteki örnek medeniyetine eş yeni bir dönem beklemektedir. Çünkü hem geçmişe hem de bugüne bakıldığında İslam’dan başka bir sistemin, günümüzde kurtarıcılık yapamayacağı açıkça görülür. Öyleyse yoksulu zenginin, zayıfı güçlünün, ferdi de zorba devletin zulmünden kurtaracak olan yine İslam’dır. Bütün bunlar ham hayal, peygamberler de masal kahramanları değildir. Bilakis yaşanan olumsuzluklar, yapılan zulüm ve haksızlıklar her an karşımıza çıkmakta; böyle bir manzara karşısında inanan bizler içinse Kuran elimizde, Hz. Peygamber de misyonuyla önümüzde durmaktadır. Bu hakikati iyi kavrayan, Kuran ve sünnete de diri bir iman ve doğru bir tavırla bağlanan nesillerin aynı misyonu yüklenmesiyle insanlık, yaşadığı felaket çağını yeniden saadet çağına dönüştürebilecektir. Yeter ki imanlar diri, istikamet de doğru olsun.

Sonuç olarak, İmanın insanı iyi ahlaklı yapması, sadece onun “gücüyle” değil, aynı zamanda “doğruluğuyla” da ilgilidir. Çünkü güçlü fakat yanlış olan inançlar, büyük haksızlılar da doğurabilir. Hıristiyanlıkta kilisenin; Yahudilikte siyonizmin; Müslümanlıkta da haricilerin ortaya koyduğu şiddet, buna örnek olarak gösterilebilir. Zira bunların hepsinde “güçlü” olan, ama “doğru olmayan” bir inanç söz konusudur. Bu yüzden

“istikamet” de “iman” kadar önemlidir.