Güven
Ne tuhaf değil mi? İnsan ilk bakışta bir çift göze inanabiliyor; yıllarca birlikte yaşadığı, ömrünü verdiği insana güvenemiyor. Bu nasıl bir çelişkidir?
‘Sana inanmıyorum, yalan söylüyorsun’ bunlar ne kadar onur kırıcı ve yıpratıcı sözler. Bunları söylerken hangi ruh haliyle söyleyebiliyoruz. Herhalde nefretle ya da usanmışlıkla… Peki, sonu, sonu ne olacak? Bunları söylerken ilişkimizi düşünüyor muyuz? Bence hayır. Sadece bencilliğimize ve içimizdeki şeytana yeniliyoruz. Hadi bir kere ilişkinin, o zamana kadar yaşanmışlıkların hatırına affetti. Bir daha tekrarlanırsa o zaman nasıl affetsin? Artık karşı taraf bize güven duygusunu yitirir. Ve ilişki bayağı bir hal alır. İlişkilerdeki karşılıklı güvene ne oldu? Bundan sonrası karşılıklı güvensizlik içinde, kinle, nefretle geçer. Ve gitgide insan paranoyaklaşır. Sonunda da bir çift daha mutsuz olarak hayatına devam etmek zorunda kalır.
Tamam, bu hallere düşüyoruz. Düşüyoruz da nasıl düşüyoruz? Kimler, neler sürüklüyor bizi buralara? Ben sevginin sürüklediğine inanmıyorum. Seven insan kıskanır sözüne de inanmıyorum. Seven insan gereksiz kıskançlıklarla sevdiğini üzmez. Onu yapmadığı şeyden ötürü suçlamaz. Çünkü gerçek seven sevdiğiyle bütünleşir. Birinin acısı diğerinin acısı, birinin elemi diğerinin elemi, birinin mutluluğu ikisinin birden mutluluğu olur.
Sevmeden önce güvenmeyi öğrenmeliyiz. Sevdikten sonra öğrenirsek çabucak biter sevgi.
GÜVENSİZLİK BİR YERE KADAR…