Sonuçlar Üzerinde Konuşmanın Hafifliği
"Sonuç"lar üzerinde konuşmanın hafifliğini takındıkça yüzümüze, "sebep"lerin sinsi yollarıyla hesaplaşmayı hiçbir zaman gerçekleştirmek mümkün olmayacak.
Neden mümkün olsun?
En kötü sonuç bile, yaldızlı bir sonuçtur ve karşısındakinin yüzünde patlayan bir flaş gibi yanmaktadır. Nereden, nasıl geldiği belirsiz bir ışık… Sonucun kamaştırdığı gözler; maskeli balolardaki yanılsamalar kadar güven verebilir ancak.
Bir düşünme yöntemi olarak kitaplarda adı olup; sanı, hayatın dışına çıkarılmış "sebep", zorlayıcıdır insan idrakinde. Ağır işler, yavaş yavaş yaklaşılır sebeplere, koyuvermez kendini hemen, karmaşık bilinir bu yüzden "sebep"ler. Hem rûhî, hem fikrî bir bedel ister. İnsanın, kendisiyle kendisinin kavga etmesini göze alması... bir çarpışmaya sahne olması…
"Sonuç"la ilişkilendireceğimiz her "sebep", zaferlerin veya mağlubiyetlerin ardında gizli bir savaşımı; zaman içerisinde hissettirdiği anda, yüzleşmeyi de beraberinde taşıyacaktır. Bu da sonucun parlaklığını, öyle ya da böyle azaltmaya aday bir eylemdir.
Sonuçlar, yalnız sonuç olarak algılanıp, sebeplerden bağımsız tutulduğunda; sebeplerle beraber hakikati taşımış olsa da o sonuç, yalnız başına alındığı için, yalancı bir sonuç olmaktan da artık kurtaramayacaktır kendini.
Kitleleri kontrol edenler istemez sonuçların parlaklığı silikleşsin. Seyirlik bir oyunun sarhoşluğuyla mest olmaktır çünkü sonuç. Rahatlama ve konforun, zihinde karşılığı, sonuç üzerinden okunur. Ve bu kafa konforuna halel getirebilecek en küçük sinek dahi, ateşte yanmaya mahkumdur. Yeter ki adı, sebepler zincirinde kafa karıştırıcı, rahatsız edici bir halka olsun.
Tarih, bir disiplinin adı ise sebep ve sonuçlar arasında; her insan, ilişik kılmalı kendini, yüklendiği emanetin tarihsel misyonu bağlamında.
Varlık, abes olmaktan ancak bununla kurtulur. İnsan dediğimiz şuurun; eşyanın ve olayların nesnesi olmanın dışına çıkabilmesi, bununla mümkündür ancak.
Sonuç bombardımanına uğrayan idrakin; seçici olması, ayrıştırıcı ve ayırıcı vasıflarını keskinleştirmesi; onu, sebeplerin iplerinden tek tek, tuta tuta, sonuçların düğümlerine ulaşmasını elbet sağlayabilir.
Sevinçler ve hüzünler böylece daha sahici, hakiki mânâda yaşanabilecektir.
Gerçekliği bilinmeyen her sonuç, sahte bir hayata zorlar etrafını. Babası belirsiz bir çocuğa, kendi çocuğu zannedip, yıllarca bilmeden babalık yapmış bir adamın kandırılmış durumuna düşmek, nasıl korku salarsa insan muhayyilesinde; kuşatıldığımız sonuçların, daha yakıcı sebeplerden gebe bırakıldığı anlaşıldığında, dillerimizden şu mısranın son fasıl olarak döküleceği gerçeği de öylece hatırlanacaktır hayat maceramızın kızaran ufuklarında.
“Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç.”