Kan ve Delikanlı – Gençlerimiz ve Geleceğimiz

Hiçbir hak, hakkı elde edebilmek adına karşısındakine haksızlık yapma hakkını vermemiştir…
Ali Haluk PEKTAŞ Ali Haluk PEKTAŞ
Yayın: Güncelleme:

Başka dillerde tam anlamıyla bu kavramı ifade eden bir sözcük olduğunu sanmıyorum bildiğim kadarıyla. "Delikanlı". Çok hoşuma gider bu kavram. Yaşamın bir evresinin karakterini, hakiki manasıyla tek sözle ifade eder. Ama daha güzeli, yiğitliğin, mertliğin ve güvenirliliğin sıfatıdır mecazi anlamıyla. Yetmiş yaşında "delikanlı"! olmasına rağmen, yirmisinde delikanlı kalamayanlar da olduğu gibi… Her gence yaşı gereği delikanlı dense de, mecazi anlamıyla her genç delikanlı olamıyor ne yazık ki... Deli ve kan kelimelerini hakiki anlamının dışında mecaz olarak kullanmayı daha bir başka sevmiş kültürümüz. İltifat sıfatı olarak kullanmışız; akıllı, atak ve gözü pek olanlar için “deli” sözcüğünü. Mert, güvenilen, vefalı, saygılı, şefkatli ve merhametli, asalet sahibi olamamış kişilere de “Kansız”, ”Kanı bozuk” demişiz, kan guruplarına bakmaksızın!.. Ve biz bu iki kelimenin anlam ağırlığını “Delikanlı”ya yüklemişiz… Kimileri taşımız dimdik ayakta kalmış, kimileri çökmüş kendini de delikanlılığı da çökertmiş. Atatürk de bu cumhuriyeti “Delikanlı” sıfatını taşıyan gençlere emanet ederkenku “muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil (kan)da mevcuttur” diyerek somutta soyutun ve gerçek gücün nerelerde aranması gerektiğini işaret etmiş.

Bu günlerde gündemi meşgul eden yüksek öğrenim gençliğinin isyan ve tepkilerini seyrederken düşündüm bunları. Zaman, elli yıl geriye sürükledi beni. Klişeleşmiş “biz bu filmi çok gördük” sözünü hiç sevmediğim halde, söylemesem de düşünmek zorunda kaldım. Belki bu sözden nefret etmem, ilk beş dakikasını seyrettiğinde sonunu anlayabileceğin altmış model yerli film senaryosu gibi defalarca seyrettirilmek zorunda bırakılmaktan kaynaklanıyor. Hiç heyecan vermiyor bana sadece tiksindiriyor. Ama bu ülke insanı hep yetmişinin basamaklarına tırmanan insanlardan değil ki! Bu filmi ilk seyreden hatta aktörlüğünü oynayan delikanlı (şey! genç demek istemiştim)… İnsanımız var. En yakın tarihi bile değişik kaynaklardan araştırmadan, bütün görüşü partizan düşünce ve ideolojik saplantılarla motive edilmiş, delikanlılığı tersinden okuyan, okutulan bir potansiyel var. "Şecaat arz ederken Kıpti sirkatin anlatır"(1) mısraındakine benzer, edepten yoksun, çılgınlık ve taşkınlığı doğru gören, millilikten uzak enternasyonal ideolojileri o misyona uygun hakim kılmaya çalışan, demokrasi diyerek demokrasiyi katleden anlayışı, geçmişte de olduğu gibi bu günün gencine hak gören ve bu yöne motive eden nifak ve şerri meslek edinmiş kişiler var.

Öğrenciler Dolmabahçe’de eylemde; bir haber kanalı habercisi önde giden iki kişiden birine soruyor: Ne istiyorsunuz? Cevap: öfkeli ve heyecanlı bir şekilde, ezber okurcasına “emperyalizme hizmet eden bu yönetimi istemiyoruz” oldu. Haberci, zannediyordu ki üniversite sorunlarıyla ilgili bir cevap alacak. İkinci kişiye de aynı soruyu yönelttiğinde aynı cevapla karşılaştı ve bu öfkeli kişilere başka soru sorma cesaretini gösteremedi, şaşkınlık içinde baktı kaldı. Aslında ben de şaştım kaldım. Benim şaşkınlığım elli yıl evvelki oyunun yeni versiyonunu seyretmektendi. O günlerde de hürriyet istiyorlardı…

Yıl 1960, Nisan ayı;mevsim baharı yaşarken ülke zemherinin buz gibi siyasi rüzgarıyla savruluyor. Çiçekler açamadan soluyor… Gencecik insanların, yüksek seviyede eğitim ve araştırmanın kurumlarında, pislik değerindeki siyasi ihtiras ve arzuların nasıl kurbanı edildiğini görüyoruz.Ankara Kızılay meydanında, İstanbul Beyazıt meydanında öğrenciler caddelerde polisle çatışıyor. Birçok rektör ve öğretim üyeleri de öğrencilerle barikat kuruyor çatışmalar gittikçe artıyordu. Bu arada Turan Emeksiz isimli bir öğrenci polis kurşunuyla ölüyor. Bir ay sonra 27 Mayısta ihtilal olduğunda Geyve’deki parka Turan Emeksiz Parkı ismi veriliyor ve hürriyet şehidi ilan ediliyordu Turan Emeksiz…

İstanbul ve Ankara olaylarını kendilerinin tezgahladığını, o günlerde CHP gençlik kolları başkanı olan Alev Coşkun “27 Mayıs ilk aşkımızdı” adlı kitabında şöyle itiraf ediyor. (özetle): “İÜ Hukuk Fakültesinde öğrenciler toplanmıştı "Castro Nuri" dediğimiz Nuri Yazıcı çıktı, -Hukukun katledildiği bir ülkede buna tahammül edemeyiz yürüyelim arkadaşlar diye bağırdı. Bir bayrak çıkardı yürümeye başladı. Ama bir gün önce bu konunun üniversite kantinlerinde, yurtlarda, partinin gençlik örgütlerinde konuşulduğunu da ifade etmeliyim.”

Nisanın son günleri Ankara’da olaylar had safhada, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes büyük bir cesaretle kalabalığın arasına dalmış, gençlere ne istiyorsunuz? diye sormuşlar, ”Hürriyet istiyoruz !” cevabı meydanlarda çınlamıştı. Her iki lider sükunetle yaptıkları konuşmalarla gençlerin üzerine şiddetle gidilmesini engellemişler ve sükunet sağlanmıştı. Başbakan, o günlerin devlet radyosu Ankara Radyosundan milletin sağduyusuna güvenerek şöyle söylüyordu: ”Bu kin, bu husumet, bu ihtiras bu kıskançlık ne için; kurutucu bir çöl fırtınası gibi bu güzel vatanın üstünde durmadan estirilmekte?” Menderes’e göre “içleri kin ve ihtiras ateşiyle dolu; milletin tebessümünü dondurmaya kasteden nefesi hıyanetin, memleketin güzel renklerini soldurmaya matuf kötü niyeti” sahnedeydi. Milleti uyandırmaya çalışıyordu. Ancak asıl ihanetin toz kondurmak istemediği askeri cenahtan geleceğini hesap edememişti.

Aynı kuşağın insanı, köşe yazarı Hasan Cemal ”Kimse kızmasın, kendimi yazdım” adlı kitabında kendini ve o yılları sorguluyor, bu günün gençlerine önemli belge ve rehber olabilecek kendi içinden bir itiraf: “Mülkiye’nin siyaset kokan loş koridorlarında kulaklara çalınan o sloganı hatırladın mı? Bugün Mülkiye’de, yarın Türkiye’de! Sonra bir ağızdan keyifle söylenen o tekerleme: Tanklarıyla toplarıyla gelseler dahi / Sosyalist olacak Türk’ün ülkesi. Başkaldırı zamanı! Devrim fikrini sevmiştim o zamanlar. Genç insanların ütopyası... Bundan daha doğal başka ne olabilirdi ki? Herkes ütopyasına sımsıkı sarılmıştı. Hepimizin kendince bir devrimi vardı. Kurulu düzene isyan! Hepimizin ortak davasıydı. Var olan düzenin adaletsizliğine, eşitsizliğine, hoşgörüsüzlüğüne başkaldırıydı hepimizin ortak çıkış noktası. Yeni bir düzen arıyordum. Adil, eşitlikçi, özgürlükçü bir toplum ve devlet düzeni...” (s.16) Ama sonra ne yaptın? Evet, ne yaptın Hasan Cemal? 1960’ların sonunda cuntacı oldum. Bu da yine aynı kitabımın girişinde yazar: “Devrimi çok sevmiştik! Ama önce darbe yapacaktınız. Evet, askeri kullanarak... İki bomba, Sıhhiye’deki Ankara orduevinin önünde patlayacaktı. İki bombanın ikisi de meydanın birer ucundan toplum polisinin üstüne fırlatılacaktı. Büyük gümbürtü, devrimci gençler miting sonrası orduevine doğru yürüdüklerinde kopacaktı. Bomba sesleriyle ortalık ana baba gününe dönerken sloganlar haykırılacaktı: Ordu gençlik el ele, milli cephede!” (s.15)Kısacası: Ben de bir ‘darbe tezgâhı’nın içindeydim 1960’ların sonunda... Çok büyük hayal kırıklıklarıyla ve acılarla noktalanacak olan o süreçten bugün hem siyasetçilerin, hem de gençlerin çıkaracakları bir çok ders var.

Elbette üniversite gençliğinin ülke ve dünya gündemiyle ilgilenmesi gerekir. Aktüel olabilmelidir. Bu kurumlar susmanın ve susturulmanın değil, düşünce, fikir ve bilim yuvalarıdır. Her türlü düşünce ve fikrin özgürce belirtilebildiği mekanlar olmalıdır. Farklı ses ve düşünceleri bastırmak, beğenmediğiniz kişilere konuşma hakkı vermemek hangi demokrasi düzeniyle izah edilebilir? Gerçek zannedilenlerin her zaman değişken olabileceği fikri en iyi üniversitelerde bilinmeli. Akıl, sloganların, ideolojilerin ve siyasetin değil bilimin emrine verilmeli. Ama heyhat! Bu gençlerin öğreticisi olanların bir çoğunun, televizyonlardaki tartışma programlarında, karşısındakine saygı ve dinleme kültürünü bile kazanamadığını, tartışmayı mahalle kavgasına çevirdiğini görüyoruz. Balık baştan kokarmış…

Gerçeklerin sorgulandığı, ezberlerin bozulduğu yerlerdir üniversiteler. Ne yazık ki, süfli emel sahiplerinin kirli siyasi ideolojilerinin ezberletildiği potansiyel güç görülmüş bu gençlerimiz. Gelecek bu konumdaki gençlerimizle mi yükselecek? Elli yıl evvelki hal hala devam ediyorsa, avara kasnak gibi boşa dönüyoruz demektir. “Tarih tekerrürden ibarettir” denilir ama “İbret alınsaydı hiç tarih tekerrür mü ederdi” diyen şair sözüyle karşı çıkmamız gerekir bu ezbere…

Şunu öğretebilmeliyiz gençlerimize: yakın tarihimizden başlayarak geriye doğru tarih olmuş olayları,değişik kaynaklardan, hiçbir düşüncenin etkisinde kalmadan fikri hür, vicdanı prangalardan kurtulmuş, ”delikanlıca” sorgulayıp öğrenebilmeli. Ve şu da unutulmamalı; hiçbir hak, hakkı elde edebilmek adına karşısındakine haksızlık yapma hakkını vermemiştir…

Güzel ülkemizi “Delikanlı” gençlere emanet edebilme ümidiyle hoşça kalınız.

(1)”Cesaretini anlatırken çingene,nasıl çaldığını anlatır

#

Yorumunuzu Ekleyin

Adı-Soyad
E-Posta
Yorum
İşlemin Sonucu
  • Yorumlar T.C. Yasalarına aykırı olamaz.
  • Hakaret içeren yorumlar, yayınlanmasa bile yasal mercilere iletilebilir
  • KVKK Kapsamında, bilgileriniz, yasal merciler hariç kimseyle paylaşılmaz.
  • Formda doldurduğunuz bilgiler ve IP adresiniz sisteme kaydedilir.
  • Yorumunuz onaylanıp yayınlandığında, sadece yorum, isim ve yorum tarih saati gösterilir.
Yorum Ekle

Yorumlar

tarık eren
26.12.2010 / 18:40:07
sayın yazar güzel yazmışsınızda güzel ülkemizi delikanlılık deyiminin zirvesi olan adam gibi adamlara emanet edbilme ümidi ile.hoşçakalın

GENEL BİLGİLER

Taraklı

Taraklı

Taraklı Nerede, Taraklı'nın tarihi ve coğrafi özellikleri
Taraklı Otobüs Saatleri

Taraklı Otobüs Saatleri

Ağustos 2023 Güncel Taraklı - Sakarya Otobüs Kalkış Saatleri, Taraklı Otobüs Saatler 2021, Taraklı Otobüs Tarifesi, Taraklı Sakarya ilk otobüs ne zaman? Taraklı - Sakarya Son Otobüs Ne zaman? Sakarya Taraklı İlk Otobüs Ne Zaman, Sakarya Taraklı Otobüs Saatleri, Taraklı Koop Otobüs Saatleri
Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'ya geldiğinizde gezilecek yerler neresidir? Taraklı'nın en popüler gezilecek yerleri yazımızda.
Taraklı Termal Turizmi

Taraklı Termal Turizmi

Taraklı'da termal turizmi, Türkiye'deki belli başlı noktalardan biri haline gelmiştir.