Ruhi Avdan: Yaşanabilir Bir Taraklı İçin Birlikte Çalışacağız Ruhi Avdan: Yaşanabilir Bir Taraklı İçin Birlikte Çalışacağız
İbrahim Pilavcı: Yaptıklarımız ve Yapacaklarımız İbrahim Pilavcı: Yaptıklarımız ve Yapacaklarımız
Tacettin Özkaraman Projeleri Tacettin Özkaraman Projeleri

Tenezzül ve Terakki Arasında Menzil (32)

Mustafa Özbilge'nin yeni yazısı yayında.
Mustafa Özbilge Mustafa Özbilge
Yayın: Güncelleme:

Birçok kimsenin siyasetin kolay ve kirli yönelimlerine dikkat kesildiği bir dönemde, biz kelimelerin nezaretinde menzil alabilir miyiz? Evet, böyle yapmakla siyasetin tevdi edeceği menzilleri (makamları) elimizin tersiyle itmiş, gideni az olan yoldan gitmenin avantaj sağlamayan zorlu, dolambaçlı yollarında dolaşmış oluruz. Olsun. Sıkışmışlıktan kurtulmamızı sağlar bu yollar. Patikalar, dağ yolları öğreticidir, tabiatı keşfedersin mesela. Sonra bir arabanın altında kalma tehlikesi de yoktur.

Menzil kelimesi, zihnimde bir tarikat çağrışımıyla yer etmediği gibi bir örgüt dolayısıyla da yer etmedi. Bir nehri, kenarında dinleyerek; bir ağacı, yapraklarına dokunarak; denizi, dalgalarının kokusundan tanımak gerek. Bülbülü kafeste değil, bahar şarkısının söylendiği seherde dinlemeli. Tıpkı şiirin bağrından çıkan kelimeleri mahallinde tanımak gibi.

İlkokul ikinci sınıftayken öğretmenimiz sınıfımıza ağaçtan yapılmış bir blok flüt getirmişti. Sözlerini tahtaya yazdığı Âşık Veysel’in “Uzun İnce Bir Yoldayım” türküsünü hoş bir nağmeyle sınıfa çalmıştı. Hepimiz bu sesten büyülenmiştik, ama ben daha çok büyülenmiştim. Çünkü müziğe dair aşinalığım sınıftaki herkesten fazlaydı.

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece


Bir sonraki müzik dersine, öğretmenimiz Salih Zeki Kocabıyık, herkesin flüt getirmesini istedi ve ilk kez bir enstrümanı tecrübe edecek ince parmaklarımızı tek tek flütün deliklerine yerleştirdi. Parmaklarım notalara yakışıyordu, çatlak ses çıkarmadan nefesimi ayarlayabiliyordum. Kısa zamanda, notasız tariflerle henüz üçüncü sınıftayken okul gecesinde solo konser verebilecek kadar flüt çalmayı ilerlettim. Gecede çalacağım ilk parçanın son dörtlüğü şöyleydi:

Şaşar Veysel işbu hâle,
Gâh ağlaya gâhi güle,
Yetişmek için menzile,
Gidiyorum gündüz gece.


İşte menzil kelimesiyle ilk buluşmam böyledir. Şiirdeki manasını tam olarak bilemesem de uzun ince bir yolla başlayan yolculuğun sonunda, bunun ulaşılmak istenen bir yer olduğu anlaşılıyordu. Menzil kelimesiyle ikinci karşılaşmamsa öğretmenimizin dördüncü sınıfta karatahtaya yazdığı Yûnus Emre’nin şu mısralarıyla gerçekleşti:

Bu yol uzaktır, menzili çoktur,
Geçidi yoktur, derin sular var.


Dili her ne kadar sade de olsa Yûnus’un şiiri bana çok soyut gelmişti. Veysel’de, uzun ince bir yolda, yetişilecek bir menzil varken Yûnus, birçok menzilden bahsediyordu bu şiirinde. Geçit yok, derin sular var… Bir çocuk için anlaşılması zor mısralardı.

Bir çocuğun ilkokul öğretmeni, şiiri de müziği de sevmeli ve en az bir müzik aletini çalabilmelidir. Bugün, tek bir müzik dersinin, tek bir resim dersinin olmadığı, bin öğrencili liseler var. Sanatın inceltemediği ruhlar, sürekli bir kavganın peşinde koşacaktır. İnsanla, tabiatla, her cephede girişilen savaşlar, sonunda bizim mutsuzluğumuza, tabiatınsa eksilmesine yol açıyor.

Yolcuların konakladıkları yer manasındaki menzil kelimesinin Misalli Sözlük’te iki mecaz anlamı var: biri “varılacak yer” diğeri “dünya.” İlk anda şöyle anlayabiliriz: İçerisinde bulunduğumuz dünya, varılacak bir yer değil, varolduğumuz bir yerdir yani birinci menzilimiz. Peki, varılacak yer neresi? İçerisinde bulunduğumuz zaman dilimi, tam da bu mesele hakkında bizi aydınlatmak için belirlenmiştir.

Ramazan ayı, inzal edilen (indirilen) vahiy ile nereden geldiğimizi, nerede olduğumuzu ve nereye gideceğimizi sarâhetle ifade etmektedir. Dolayısıyla bu üç soru, üç menzil üzerinde durmamızı gerektiriyor.

İnsanlık tarihi boyunca sorulan, hikmet ve felsefenin çeşitli şekillerde cevaplamaya çalıştığı bu zor soruların cevabını peygamberler kendilerine nâzil olan (indirilen) kitaplar vasıtasıyla kavimlerine bildirdiler. Kabul gördü, çoğu kez de görmedi, tenezzül etmek insana kalmış bir karar. Fakat nüzul (ayetlerin inişi), durmaksızın, binlerce peygamberin elçiliğinde, tevhid inancı merkezinde devam etti. Hz. Musa’ya Tevrat, Hz. Davud’a Zebûr, Hz. İsa’ya İncil münzeldi. Ta ki son Peygamber’e, son kez seslendi Allah Teâlâ.

Ramazan ayı, Hz. Muhammed aleyhisselama Cebrail vasıtasıyla Allah’tan vahyin yani Kur’ân-ı Kerîm’in nâzil olduğu aydır. İlâhî kelam, hem manen hem lâfzen Allah’a aittir ve yirmi üç yılda peyderpey, tedricen tenzil olunmuştur. Kadir Gecesi, ölü bir beldeye ilk emrin, ilk soluğun verildiği mukaddes bir gecedir. İnsana dair belirsizlikler, yanlış bilinenler tarihte bir kez daha tashih edildi. Zulmün kanıksanmış kalın perdelerine neşter vuruldu. Peygamber, bütün varlığını; yanlışı düzeltmeye, hakkı doğrultmaya, mazlumu korumaya adadı. Batıl olan hiçbir şeyi sevmedi hayatı boyunca; çünkü batıl, insanın menzilini şaşırtmaktaydı.

Nerden gelmiştik? Ruhlar âleminden bir sözle: belâ’dan. Topraktan, yapışkan bir çamurdan, çamurdan süzülen bir özden, nutfeden, alâkadan, bir çiğnem etten, ilâhi nefhadan, eşref-i mahlûk olarak babamız Âdem’in sulbünden, annemiz Havvâ’dan… Bunlar bizim menâzilimiz (menzillerimiz)di.

Dünya ise oyun ve eğlenceden ibaret bir menzil. Onda iman edip iyi işler yapanlar hidayet denen doğru yol üzere olanlardı. Hakkı inkâr edip küfre düşenlerse dalalete düşmüş, sapkın kimselerdi. Kötü işlerin sonu Cehennem’e, iyi işlerin sonu Cennet’e çıkacak. Her ikisi de bizim dünyadan sonraki ebedi menzilimiz olacaktı.

Gidişin nereden nereye olduğunu bilmek menzilhanemiz olan dünyadaki hâl’imizi, olması gerektiği gibi kılmıyor. Bulunduğumuz menzilin içinde de çeşitli makamlar/menziller var: “Tevekkül, yakîn, şükür, sabır, murakabe, istikamet, ihlas, sıdk, hayâ, hürriyet, zikir, tefekkür, firaset, fakr, gına, hikmet, marifet, sefer…” gibi birçok menzil saymış tasavvuf. Büyükler, bir menzilden diğerine erişmek için zorluklarla dolu yolların sonunda ulaşılan menzilleri çeşitli şekillerde isimlendirmişler. Yûnus Emre’nin şiirinde geçen menzillerin çokluğu buraya işaret ediyor olsa gerek. Şimdi şiirin tamamına bakalım:

Yâr yüreğim yâr, gör ki neler var,
Bu halk içinde, bize güler var.
Ko gülen gülsün, hak bizim olsun,
Gâfil ne bilsin, Hakkı sever var.
Bu yol uzaktır, menzili çoktur,
Geçidi yoktur, derin sular var.
Girdik bu yola, aşk ile bile,
Gurbetlik ile, bizi salar var.
Her kim merdâne, gelsin meydâne,
Kalmasın câne, kimde hüner var.
Gözleri giryân cigeri püryân,
Olmışlar hayrân dîvâneler var.
Yunus sen bunda, meydan isteme,
Meydan içinde, merdâneler var.


Bir yol var, yolun da birçok menzili. Bu zorlu, geçitsiz, derin suların olduğu tehlikeli yolda; yolcuya gülenler de var, onunla alay edenler de... Ama yolcu Hakk’ı seviyor ve bu yola aşk ile düşüyor. Bu sebepten kınayıcıların kınaması, gâfillerin, nâdanların bilgisizliği onu etkilemiyor. Bir menzilden başka bir menzile doğru yoluna devam ediyor. Yalnız değil yolcu, çünkü yâri var yüreğinde, onunla yoldaş meydan içinde...

Kur’ân’dan Türkçeye, Türkçeden Kur’ân’a Kelimeler, başlıklı yazılarımızın otuz ikincisi olacak anahtar kelimemiz menzil.

Menzil kelimesi, “inmek, bir yerde konaklamak” manasındaki nezele kökünden gelir. Misalli Sözlük’te kelimenin anlamları şunlardır: “Yolcuların konakladıkları yer, konak yeri, konak; iki konak arasındaki uzaklık, bir konaklık mesâfe, normal yürüyüşle bir günlük yol; varılacak yer; rütbe, mevki, makam; oturulan, ikāmet edilen yer, ev, mesken, ikametgâh; dünya, cihan; ok, kurşun, gülle vb. şeylerin eriştiği uzaklık, erim; eskiden posta hizmetlerinde kullanılan atların bulundurulduğu ve posta sürücülerinin dinlenip at değiştirdikleri yer, tatar konağı; ordunun cephe gerisinde yaptığı iş ve hizmetlerin tamâmı; ok meydanlarında, belli bir rüzgâr altında 900 gezden daha uzağa ok atılarak açılan ve kırılan rekorları göstermek için işâret taşları dikilen sâbit atış yeri; Büyükayı yıldız kümesinin kuyruğunun ucunda bulunan ve diğerlerine göre daha sönük görünen yıldız.”

Yasin Suresi 39. ayette kelimenin çoğulu olan menâzil, kelimesi şöyle geçer:

“Velkamera kaddernâhu menâzile hattâ ‘âde kel’urcûni-lkadîm.”

(Ay’a da konaklar tayin ettik. Nihayet o, eski urcun(hurma salkımının sapın)a benzer bir hale geldi).

Ümmî Sinan’ın ve Bâkî’nin beyitlerinde kelime şöyle geçer:

Kârbânım başıdur benüm ‘Aliyyü’l-Murtazâ
Menzilimin intihâsı Mustafâ cândur benüm

(Hz. Ali benim kervanımın başıdır; Hz Muhammed benim menzilimin sonudur).

Bâkî safâ-yı Ka’ be-i vuslat murâd ise
Sa’ y it hemîşe sa’ y iden irdi menâzile

(İstenen şey kavuşma Kâbe’sinin safâsı ise çalış/sa’y et daima, sa’y eden menzillere erdi).

Menzilci, “Eskiden posta hizmetlerinde menzil atları ile haber götüren kimse, tatar, postacı; menzil emîni”dir. Menzilhane, “Posta hizmetlerinde kullanılan atların bulunduğu, posta sürücülerinin dinlenip at değiştirdikleri, ahşap veya kerpiçten yapılmış, odaları ve ahırları olan yer, tatar konağı”dır. Menzile(t) ise: “Rütbe, makam, pâye; durum, derece” manalarına gelir.

Fıtnat Hanım’ın bir mısraında kelime şöyle geçer:

O sultân-ı muallâ-menzilet kim taht-ı Cem lâyık
(O, makamı yüce bir sultan ki Cem’in tahtına lâyıktır).

Münzil, “İndiren, inzal eden Allah”tır. Münzel ise “Yukarıdan aşağıya indirilmiş; Cenâbıhakk’a âit yücelikten, peygamberlerine indirilmiş, vahiy yoluyla gönderilmiş, vahyedilmiş” anlamlarına gelir.

Müminûn Suresi 29. ayette münzil ve münzel kelimeleri şöyle geçer:

“Vekul rabbi enzilnî munzelen mubâraken veente hayru-l munzilîn.”

(Ve de ki: "Rabbim, beni mübarek bir inişle indir; sen konuklayanların en hayırlısısın.")

Şâir Eşref’in bir beytinde münzel kelimesi şöyle geçer:

Oldu dördüncüsü Haydar hulefâ-i dînin
Kütüb-i münzelenin hazret-i Kur’ân’ı gibi

(Dinin halifelerinin dördüncüsü Hz. Ali oldu; indirilmiş kitaplardan hazret-i Kur’ân gibi).

İnzâl kelimesi de aynı kök üzeredir: “İndirme, indirilme; meninin gelmesi” manalarına gelir.

Kadr Suresi 1. ayette kelime şöyle geçer:

“İnnâ enzelnâhu fî leyleti-lkadr.”

(Biz o Kur'an'ı Kadir gecesinde indirdik).

Ümmî Sinan’ın bir beytinde kelime şöyle geçer:

Pâdişâh inzâl ider mi menzili olsa harâb
Dü cihândan el yusun zâtında seyrân isteyen

(Padişahın ineceği yer/menzili harap olsa padişah oraya iner mi? Onun zâtını temaşa etmek isteyen iki dünyadan da el çeksin).

Tenzil kelimesi de aynı kök üzeredir: “Aşağı indirme; gökten indirilen vahiy, Kur’ân-ı Kerim; matematikte çıkarma” manalarına gelen kelimenin çoğulu olan tenzilat da indirim manasına gelir.

Fussilet Suresi 42. ayette kelime şöyle geçer:

Lâ ye/tîhi-lbâtilu min beyni yedeyhi velâ min halfihi tenzîlun min hakîmin hamîd

(O'na ne önünden ve ne de ardından bâtıl bir şey gelemez. Hakîm, hamîd olandan indirilmiştir).

Bâkî’nin bir beytinde kelime şöyle geçer:

Yâr işiginde dinildi ‘âşık-ı şeydâ bana
Hak dimişler tenzîlü’l-esmâ’ü min savbi’s-semâ

(Yârin eşiğinde bana deli-divane âşık denildi; doğru demişler, isimler gökten iner.”

Tenezzül kelimesi de aynı kök üzeredir: “İnme, nüzul etme; gönül alçaklığı, kibirsizlik” manalarına gelen kelime Kadr Suresi 4. ayette şöyle geçer:

“Tenezzelu-lmelâ-iketu ve-rrûhu fîhâ bi-izni rabbihim min kulli emr.”

(Melekler ve Ruh, o gece Rab'lerinin izniyle her iş için iner de iner).

Kelime Şeyhülislam Yahya’nın bir beytinde şöyle geçer:

Yâ irem kaddine Yahyâ yâhud olam pây-mâl
Yâ terakkî yâ tenezzül ikiden hâlî degül

(Ya senin boyuna erişeyim yahut ayaklar altına alınayım; ya yükselme ya iniş, ikisi dışında başka bir şey yok).

Tenâzül kelimesi de aynı kök üzeredir. “ Yayan olarak savaşmak; muharebe için iki tarafın attan inmesi” manalarına gelir.

Nüzûl kelimesi de aynı kök üzeredir. “Yukarıdan aşağıya inme; konaklama, inme; Kur’an âyetlerinin vahiy yoluyla Hz. Peygamber’e bildirilmesi; inme, felç denen hastalık” manalarına gelen kelime İsra Suresi 105. ayette nezele şekliyle şöyle geçer:

“Vebilhakki enzelnâhu vebilhakki nezele vemâ erselnâke illâ mubeşşiran venezîrâ”

(Biz o Kur'an’ı hak olarak indirdik ve o, hak ile inmiştir. Seni de ancak bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik).

Edirneli Nazmî’nin bir beytinde kelime şöyle geçer:
 

Ser-i zülfün ki varmışdur o la’l-i rûh-efzâya
Nüzûl itmişdurur Cibrîl gûyâ kim Mesîhâya

(Saçının ucu, ruha can veren o dudağına varmıştır; Cebrail, sanki Mesih Îsâ’ya inmiştir).

Nezîl kelimesi de aynı kök üzeredir. “Misafir, yabancı, bigâne olan” manasındadır.

Nezle kelimesi de aynı kök üzeredir. “Daha ziyâde soğuk algınlığında ortaya çıkan ve burun akması şeklinde kendini gösteren, virüslere bağlı yukarı solunum yolları hastalığı, zükâm; vücûdun herhangi bir yerinden gelen akıntı” manalarına gelir.

Nâzil kelimesi de aynı kök üzeredir. “Yukarıdan aşağıya inen; bir yere konan konaklayan” manalarına gelir. Yine nâzile kelimesi “bela, sıkıntı; inme nüzul” manalarına gelir. Ümmî Sinan’ın bir beytinde kelime şöyle geçer:

Aşk degül mi yir yüzine nâzil iden dört kitâb
Biri Tevrât İncîl ü Furkân ü ger Zebûr ise

(Yeryüzüne dört kitabı indiren aşk değil mi? Biri Tevrat, İncil ve Kur’ân ve eğer Zebûr ise).

Kur’ân, hem lâfız hem muhteva açısından i’câz (herkesi aciz bırakan) bir niteliğe sahiptir. Çünkü o münzel (indirilmiş) bir kitaptır. Sadece Kitab’ın değil, Kur’ân’da birçok şeyin indirildiği söylenir: su, rızık, hayvanlar, ölçü, sofra, zikir, sure, ayet, ordular, melek, yağmur, azap, demir, sekînet, hayır… Her şeyin O’nun tarafından indirilmiş olması sebebiyle mahlûkatın Allah’la olan bir bağı var.

Mevcudatla kurduğumuz ufkî (yatay) ilişkinin dikey bir boyutu olduğunu Peygamber bize göstermektedir. Peygamber, kendisine inzal edilen (indirilen) mesajı insanlara tebliğ ederken insanın rabbiyle kuracağı o dikey irtibatı da sağlamış oluyor. Peygamber olmasaydı biz bu dikey boyutu, bütün ilişkiler düzeyinde kuramazdık. İnsanın eşyayla kuracağı ilişkinin varlıkla olan irtibatı kesik kalırdı.

Ev anlamındaki menzil kelimesi, eski ahlak kitaplarında tedbir kelimesiyle beraber kullanılır: tedbirü’l menzil (ev yönetimi). Eş, çocuklar, akrabalar, komşular, evin gelir gideri gibi birçok konuda dengeli bir yolu tutmanın bilgisi, bu kavram altında incelenmiştir. Toplumda tedbirü’l menzil (aile yönetimi), tesis edilemezse tedbirü’l medine (devlet yönetimi) sağlıklı işleyebilir mi? Aile kurumunun çözülme sürecini yaşadığı bir dönemde tedbirü’l menzili, ülke siyasetinin merkezine almayan bir siyasetin, tedbirü’l medineyi (şehir/ülke yönetimi) yönetmesinden bir hayır umulabilir mi?

Resûlüllah, “Kadın dört şey için nikâhlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı için. Sen dindar olana bak. (Değilse) kaybedersin” diyor. Yine başka bir hadîs-i şerifte: “Dini ve ahlakı sizi memnun eden birisi kız istemek üzere size gelirse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük fesat olur.”

Burada menzilin/evin kuruluşunda asli rol oynayacak iki kişinin birbirine yaklaşımında temel olan değerin; geçici, dünyevi beklentiler olmadığını görüyoruz. Çıkara dayalı, maddi kazanımlar gözetilerek yapılacak evliliklerin sağlıklı yürümeyeceğine dair bir uyarı var. Mal ve evlâtların birer imtihan olduğunu söylüyor Kitab. İşte sâliha bir eş, yetiştirilecek çocukların iyi fertler olmasını temin edeceği gibi ailenin dünyadan sonraki ahiret menzilinin de hayırla sonuçlanmasını sağlayacaktır.

Bu söz, sıradan bir kişi tarafından ifade edilmiyor. Kendisine vahyin nâzil olduğu bir Peygamber tarafından söyleniyor. Cenabı Hak’la kuracağımız bağın nasıl olacağını çeşitli ibadetler üzerinden bize öğrettiği gibi insanlarla olan ilişkilerimizi de yine kendi hayatındaki örnekliği üzerinden öğretiyor. Peygamber kendisine sürekli vahyin tenzil edilmesi sebebiyle, hiçbir insanın aklıyla, sezgileriyle erişemeyeceği sahih bilgiye sahip olmuştur. Bunun için onun sözleri ve uygulamaları sadece bir çağa mahsus uygulamalar değil, bütün zamanlarda tatbik edilebilecek, hikmetin gür ve duru sedası olarak muhatap bulacaktır.

Öyleyse Müslüman olarak menzilin (evin) durumunu, Münzil’den (Allah) bağımsız ele alamayacağımız gibi kendisine kitap inzal edilmiş ve böylece en güzel misalle ümmetine dini öğreten Nebi’den bağımsız olarak da ele alamayız. Dünyada bir insanın geçireceği bütün menâzilden (konaklardan) haberdar edilmiş Peygamber, her duruma karşı bize sözleriyle ve sünnetiyle (yaşamıyla) yol gösterici olmuştur. Böylece yola çıktığımızda bizi hangi menziller, tehlikeler bekliyor, hepsinin haberi kendisinde mevcuttur.

Bu hakikate tenezzül etmeyip kendi aklımıza uyduğumuzda, aslında nefsimize uymuş oluruz. Nefsimiz de bizi başka nefislerin oyuncağı kılar. Bu da özgürlüğümüzü kaybetmemize, müstekbirlerin (kendini büyük görenlerin) tutsağı olmamıza sebebiyet verir. Kibirli olanlara tenezzülde bulunmak alçaklıktır. Yoktan var edip çeşitli menzillerden geçirerek bizi insan kılan Kebîr varlığa kulluk etmemek kendimiz gibi nefis taşıyan aciz bir varlığın kibrine boyun eğmemize sebebiyet verir.

Evimizin/menzilimizin, sokağımızın, mahallemizin ve şehrimizin tedbiri yani idaresi, nerede ve ne için bulunduğumuzun sorusuna sağlıklı bir cevap verilmedikçe iyi olmayacaktır. Dünya nedir ve niçin buradayız? Bu sorulara verilecek cevap, menzilimize olan yaklaşımımızda tayin edici konumdadır. İnzâl, kelimesi Türkçede aynı zamanda erkeğin menisinin gelmesi anlamına gelir. Bu bir damla sudan (nüzl), akıllı bir varlığın çıkması, varılacak bir yere (menzile) doğru yol almamızın güçlü bir iradece (menzil almak) istenmesiyle alâkalıdır. Ana rahmi, varlığa çıkmamız için verilen emrin ilk menzilgâhıdır. O menzilgâh, bir irade neticesinde ruha tanıklık ediyor. Yûnus Emre’nin ifadesiyle de “sûret can menzili” oluyor. İnsanın bu dünyadaki şahitliği böylece başlıyor.

Oysa dünya, bizim için ötesi olmayan bir menzilse birçok kimse tarafından tüketim nesnesine dönüştürülür. Hem tüketim nesnesine dönüştürdüğümüz hem de ötesi olduğuna inandığımız bir menzildir dünya diyorsak bu, itikadımıza yeniden dönüp bakmayı elzem kılar. Çünkü akmakta olan bir nehirden abdest aldığımızda bile dikkat etmezsek israf edebileceğimizi ifade eden Peygamber’e nazaran; biz avlanmak için nehre dinamit atmak, altın hırsıyla derelere siyanür akıtmak gibi yeryüzünü ifsat edici işlere girişiyorsak inanç durumumuzu yeniden gözden geçirmeliyiz.

"İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu” diyor Kelâm. Biz dünyayı nasıl bir menzil görüyoruz ki emanet verilen mahlûkat üzerinde sınır tanımayan bir tasarrufta bulunuyoruz. Suları, havayı ve bütün tabiatı tahrip eden kapitalist sistemin beklentilerini gerçekleştirmek adına, bize biçtiği rolleri gönül rahatlığıyla oynuyoruz. Böylece mutlak mülkiyet hakkına sahipmişiz gibi tüketimde hiçbir sınır tanımıyoruz.

"Âdemoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır” diyerek tedbîrü’l menzilde nasıl yemek yememiz gerektiğini de öğretiyor bize Resûl. Yemek için yaşamak değil, yaşamı idame ettirebilmek için yemenin esasını hatırlatıyor. Meşru yoldan kazanmak ve meşru ölçüde harcamak da yine bizim burayı nasıl gördüğümüzle alâkalı. İşte dünyaya kalmamak için menzil almamız gerekiyor. Bunun da tek yolu Yûnus Emre’nin dilinden ifade edildiği şekliyle Muhammed’in nuruna batmaktır.

Erenlerden etek tutan menzil alup Hakk'a yiten
Muhammed nûrına batan ol dünyâya kalmayandur


Siyasetin sıkışmışlığı, düşünceyi köreltir. Bakışını, sadece mecbur kılındığın verili iki şey arasına yöneltirsin. Tenezzül etmemen gerekene, kısa vadeli çıkarlar adına tenezzül edip terakkinden (yükselişinden/menzilinden) olursun. Sahte tenezzüller, halkın tarafında olduğu zehabını oluşturur; oysa dünyadaki mevcut hâkim dizgenin dışında hiçbir vaadi yoktur onların. Yine sahte terakkiler de dünya sistemindeki aynı hâkim manzumeye hizmet ettiğini, dini motiflerle saklama numarası yapmaya devam etmektedir. Zararı, her iki tarafa da kapılıp menzilini kaybeden nesillere ve üzerinde yaşadığımız vatana olmaktadır.

Yazımızı daha önceki bir yazımızdan alıntı yaparak ve Âşık Veysel’in mısralarıyla bitirelim.

Menzil kelimesinin ev manası vardır; konulan yer, kon-ak. Konduğun yerden göçersin, konduğun daldan uçarsın. Şehirlerimiz, dünyayı ne olarak gördüğümüzün tezahüründen başka bir şey değildir. Dünyayı, Âşık Veysel’in mısraındaki gibi “iki kapılı bir han” olarak göremezsek çıkışı olmayan tek kapılı bir hapishanenin mahkûmları olarak burada boğulacağız.

Dünyaya geldiğim anda,
Yürüdüm aynı zamanda,
İki kapılı bir handa,
Gidiyorum gündüz gece.

#menzil #inzal #tenzil #nazil #nezle

Yorumunuzu Ekleyin

Adı-Soyad
E-Posta
Yorum
İşlemin Sonucu
  • Yorumlar T.C. Yasalarına aykırı olamaz.
  • Hakaret içeren yorumlar, yayınlanmasa bile yasal mercilere iletilebilir
  • KVKK Kapsamında, bilgileriniz, yasal merciler hariç kimseyle paylaşılmaz.
  • Formda doldurduğunuz bilgiler ve IP adresiniz sisteme kaydedilir.
  • Yorumunuz onaylanıp yayınlandığında, sadece yorum, isim ve yorum tarih saati gösterilir.

GENEL BİLGİLER

Taraklı

Taraklı

Taraklı Nerede, Taraklı'nın tarihi ve coğrafi özellikleri
Taraklı Otobüs Saatleri

Taraklı Otobüs Saatleri

Ağustos 2023 Güncel Taraklı - Sakarya Otobüs Kalkış Saatleri, Taraklı Otobüs Saatler 2021, Taraklı Otobüs Tarifesi, Taraklı Sakarya ilk otobüs ne zaman? Taraklı - Sakarya Son Otobüs Ne zaman? Sakarya Taraklı İlk Otobüs Ne Zaman, Sakarya Taraklı Otobüs Saatleri, Taraklı Koop Otobüs Saatleri
Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'ya geldiğinizde gezilecek yerler neresidir? Taraklı'nın en popüler gezilecek yerleri yazımızda.
Taraklı Termal Turizmi

Taraklı Termal Turizmi

Taraklı'da termal turizmi, Türkiye'deki belli başlı noktalardan biri haline gelmiştir.