Türkistan Notları-1 (Taraklı’dan Ayrılış)
Notlarımıza klişeleşmiş bir münazara sorusuyla başlayabiliriz:
***
“Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?”
***
Son zamanlarda bu münazara sorununu çözecek bir cevap da bulundu: “Hem çok okuyan hem de çok gezen bilir.”
***
Peki meselemiz çok bilmek mi?
***
Gerek Türkiye’de gerekse dünyada okumak ve gezmek popüler bir nesneye dönüşerek sindirilen değil de tüketilen bir etkileşim aracına evrildi. İnsanın bütün edimlerinin kapitalist sistem içerisinde bir piyasa malzemesine bürünüp tekraren pazarlanması, bilgiyi esas mahiyetinden kopardı. Varlıkla olan ilişkimizi düzenlemesi gereken bilgi, ontolojik mahiyetinden kopartılınca köksüz bir enformasyon aracına dönüştü. Popüler kültürün insanı maruz bıraktığı bilgi bombardımanı, insanı kendisinden uzaklaştırıp kendisine alabildiğine yabancılaştırdı. Böylece içselleştirme amacı olmaksızın yapılan okumalar ve seyahatler, insanın kendisiyle buluşmasına vesile olmak yerine; insanın kendisinden kaçışına dönüşmüştür.
***
Halbuki insan bizatihi bilgidir ve yine kendisini bilgiyle bilmesi ve tanıması gerektir. Onun tüm eylemleri ancak bilgiyle anlamlanır.
***
İşte bu anlamı harekete geçirmek maksadıyla yola çıktık. Türkistan seyahatini şimdiye dek yaptığımız okumaların mütemmim bir cüzü olarak gördük. Amacımız maceraperest bir yönelişle egzotizm aramak değil, adım adım kendi sınırlarımızı belirleyip yerimizi bilmekti.
***
1 Temmuz 2025’te saat 14.45’te Taraklı’yla helalleşerek diğer yoldaşlarla buluşmak üzere 5 arkadaş yola çıktık: Mustafa Özbilge, Faruk Serkan Yılmaz, Selami Aktepe, Gürhan Korkmaz ve Ethem Gürol.
***
Birkaç gün önce yaşanan orman yangınının Hamam Boğazı’ndaki dumanları arasından geçerek Taraklı’dan ayrıldık. İlk durağımız yol için gerekli olan ekipmanlarımızı tamamlayacağımız Gebze oldu. Burada geziye bizle birlikte katılacak olan dostumuz Ali Bostanoğlu ve bizi uğurlamaya gelen şair dostumuz Muhammed Yaşar’la buluştuk.
***
Gece İstanbul’a vardığımızda grubun yedinci üyesi Resul Tanır da bize katıldı. Sabah 6’da kalkacak olan uçağımızın saatini Taraklılı dostumuz Osman Korkmaz’ın evinde beklerken, yarım kalan “Yangın ve Kül Edilen Millet Olma Bilinci” başlıklı yazımızı Türkiye’den ayrılmadan tamamlamalıydık. Zira ardımızda halen dumanı tütmekte olan bir yangın ve bunun bize yüklemiş olduğu bir sorumluluk vardı. Yangın süresince şahit olduğumuz olaylara ilişkin okumalarımız ve bu süreçte edindiğimiz her bilgi, birtakım şeyleri söylemek konusunda bizi mükellef kılıyordu. Yaptığımız son tashihlerle yazıyı noktaladık ve yayınladık.
***
Artık yola çıkabilirdik.
***
Dostlarımız Osman Korkmaz ve Ömer Faruk Çakar, bizleri İstanbul Havalimanı’na yetiştirdi.
***
14 bin 950 liralık uçak biletimizin 9 bin 100 lirasını vergi olarak ödememize ek olarak 710 lira yurtdışı çıkış harcını da ödeyerek uçuş için gerekli işlemleri tamamladık. Böylece 5 bin 800 lira, biletimize; 9 bin 810 lira devletimize ödemiş olduk. En üst düzeyden vergisini ödeyen makbul vatandaş sınıfına dahil olmanın övüncüyle, fakat havalimanından bir su bile alamamanın gerçekliğiyle uçağımıza bindik.
***
Evet, artık uçuyorduk…
