Mustafa Özbilge Mustafa Özbilge Dıngılım

Ehven-i İhânet (47)

Mustafa Özbilge'nin yeni yazısı yayında...
Yayın: Güncelleme:

Çocuklarımıza, öğrencilerimize şiirler okutmalıyız, türküler dinletmeliyiz. Piyasanın onları getirmek istediği yer, öyle bir hafiflik ki doğrultulan tüketicilik silahıyla insana dair kalıcı olan her şeyi buharlaştırıyor. İnsanın aleyhine girişilen her işte, piyasanın kâr önceliği galip geliyor.

Türk şiirinin büyük ozanı Pir Sultan Abdal’ın şu mısraları, bu günlerde daha fazla okunmayı, bestesiyle dinlenmeyi gerektiriyor. Çünkü kanlı zâlimin ettiği işler, bizi şaşırtmazken kendi yurttaşlarımızın zâlim lehine, mazlum aleyhine yaptıkları bizi daha çok yaralıyor.

Şu kanlı zalimin ettiği işler 
Garip bülbül gibi zareler beni 
Yağmur gibi yağar başıma taşlar 
Dostun bir fiskesi yareler beni 

Dar günümde dost düşmanım bell'oldu 
On derdim var ise şimdi ell'oldu 
Ecel fermanı boyunuma takıldı 
Gerek asa, gerek vuralar beni 

Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz 
Hak'tan emrolmazsa ırahmet yağmaz 
Şu ellerin taşı hiç bana değmez 
İlle dostun gülü yareler beni


Bir yerdeki zararımızın, başka bir yerden tazmin edileceğine dair ilâhî müdahaleye inanmamak, rızkın Rezzak’ı olduğuna inanmamaktır. Kaybımızın, kârımız olabileceği; kârımızın, kaybımıza dönüşebileceği ihtimalinin olması, yaşamın tamamen insan iradesine boyun eğemeyeceği ve bir otomasyon şeklinde olmadığını düşündürür.

Böyle bir düşüncenin riskini göze alamayanlar, bu iki kutbun ara yolunu dini kavramları ifsat ederek yaparlar. Mesela ehvenişer derler. İsrail’le ticaret yapmak şer, fakat yapmayıp zayıf düşmek ve böylece mazlumlara yardım edememek daha büyük bir şer. Öyleyse hafifini tercih edelim. Filistinlilere zarar vermeyecek kadar ticareti İsrail’le sürdürelim.

Burada, çıkışı olmayan iki zararın çarpışması söz konusu değildir; bu tavrın arkasında yeri doldurulamayacağı düşünülen ticari kaybın korkusu gizlidir. İsrail’le ticari faaliyetleri kesmeyi mefsedet görmek, ticaretin devamını ise maslahat bilmek; dini, dünya menfaati için tam anlamıyla kullanmaktır.

Hâlbuki ehvenişer (şerreyn), böyle bir şey değildir. Ehvenişer, iki kötü arasında kaldığımızda, üçüncü bir ihtimalin bize sunulmadığında, kötülüğü daha az olanı tercih etmemizdir. Malın mı, canın mı; diyen bir cani karşısında; malımı al, canım bende kalsın, demektir bu. Büyük zarar, küçük zarar ile atlatılır.

İşte bir yerde kaybettiğin şeyi, hazinenin mutlak sahibince döndürülüp dolaştırılıp sana geri getireceğine dair inancını koruyorsan, kaybedeceğin şeyin nihayetinde geçici dünya malı olduğunu idrak etmişsen; mefsedeti (zararı), maslahat adı altında bir fırıldağa dönüştürmezsin.

Sonra bilirsin, bir yerde Filistinlilerin canları var, diğer tarafta kaybedeceğin paralar var. Mecelle ne der? “Def‘-i mefâsid celb-i menâfi‘den evlâdır.” Kötülükleri önlemek, iyilik yapmaktan önce gelir. Öyle ki düşmanın işine yarayacak senin her faaliyetin ya da bu yolda kazanacağın her türden kazancın fesaddır. Düşmandan gelecek kanlı para, Filistinlilerin yaralarına tampon bile olamazken sattığın ürünler her türden silaha dönüşebilir.

Bir gün Nasreddin Hoca’nın yıllardır biriktirdiği paraları çalınmış. Hoca buna çok üzülmüş, ama Tanrı’ya paralarının bulunması için dua etmekten de geri kalmamış. Aradan bir zaman geçmiş. Yörenin tüccarlarından biri gelip Hoca’ya bin akçe vermiş. Hoca şaşırmış. Merakını yenemeyip sormuş:

-Bana borcun yok. Bir alışveriş de yapmıyoruz. Durup dururken bu parayı bana niye verdin?

Tüccar başlamış anlatmaya:

-Geçenlerde kervanla bir yerden bir yere mal götürüyordum. Aniden fırtına patladı. Ben de bu fırtınadan kurtulursam, Hoca’ya bin akçe vereceğim diye adakta bulundum. Fırtına dindi. Ben de adak paramı sana verdim.

Hoca iki elini kaldırıp hem dua etmiş, hem de bu işe şaşırdığını şu sözlerle göstermiştir:

-Yüce Tanrım, bu ne dolambaçlı yol. Ben paramı burada kaybettim. Param nerelerden döndü dolaştı yine beni buldu. Hikmetinden sual olmaz, ama ben bu işe pek akıl sır erdiremedim.


Nasreddin Hoca’nın, bize hatırlattıklarına kısaca bakalım. Birincisi Hoca, başına gelen musibete isyan etmiyor, aksine dua ederek Tanrı’ya iltica ediyor. Sonra bir yerde kaybedilen bir mal, dönüp dolaşıp ve belki fazlasıyla Hak Teâla’nın dilemesiyle kula geri nasip oluyor. Üçüncüsü ise birçok durumda, rızık işlerine akıl sır ermediği ve Allah’ın hikmetinden sual olunamayacağı açığa çıkıyor.

Şimdi İsrail, altı satıp bir aldığımız bir ülke ya… Bu anlamda daha hassas olmamız gerekiyor ya... Yani eyvallah! İsrail’in Müslümanlara yaptığı bebek katliamını nefretle kınıyoruz ya… Şiddetle kınıyoruz ama… Ticaretin hiç kimseye zarar vermeyen bölümleri… Mesela Denizli biliyorsunuz, Türkiye’nin en büyük bakır ihracatçısı olan bir şehir ya…

Bu böyle devam eder durur…

Kınamanın hiç kimseye zarar vermeyen bölümleriyle ticaretin hiç kimseye zarar vermeyen bölümlerini ayrı kefelere koysak hangisi daha hafif (ehven) gelir? Yoksa eşit mi olur? Filistin’deki direnişçileri Kuvayı Milliye olarak tanımlarsak, Mütarekede, İstanbul’da işgal kuvvetleriyle ticaret yapıp kesesini doldurma peşinde olanların da bugünkü karşılıklarının kimler olduğunu ifade etmek zorunda kalırız.

Nasreddin Hoca’yı da fıkrasını da unutun. Neyin kayıp, neyin kazanç; neyin rızık, neyin hayır, neyin şer olduğuna hikmet nazarıyla bakabilme umudu, burada sona ermiştir. Yedi ceddimiz değil, yetmiş yedi ceddimizin dini müktesebatı bu sırrı çözemez artık.

Arapçada ihanet kelimesinin hainlik anlamı yok, ama Türkçede var. Çünkü kelimenin Kurân’daki alçaklık anlamı dikkate alındığında, Türkler, aşağılığın en kötü seviyesini hıyanet olarak bilip ihanete, hıyanet anlamını yüklemiş olabilirler. Türkler, Allah’a karşı vefasızlığı ve zillete (hevan) düşmeyi, Allah’a karşı hıyanet olarak algılayarak ihanet kelimesine hıyanet anlamını vermiş olsa gerek.

Ragıb el- İsfahânî, Türkçede de kullanılan hevân kelimesinin, Kur’ân bağlamında biri olumlu, diğeri olumsuz iki anlamından bahseder. Hevân: alçak gönüllülük, tevazu ya da güçlüler karşısında zilleti, alçaklığı kabul etmektir. Mazlumlar karşısında gösterilen hevân (tevazu) övülür, zâlimlerin önünde gösterilen hevân (zillet) ise yerilir.

Ülke ticaretimiz kesata uğrayıp ekonomimiz kötüye mi gitsin? Yoksa düşmanla ticareti sürdürüp artan kârımızla kardeşlerimize daha çok destek mi çıkalım? İki şerden, daha hafif olanı tercih ediyorum (ehvenişer) diyerek yapılan şerli işi önemsememeyi (tehâvün) maslahat mı bileceğiz? Yoksa yapılanın, maslahat adı altında, çalınan minareye (ticareti kesmemeye) kılıf aramaktan öte bir şey olmadığını söylemeyecek miyiz?

Dünya, Filistin konusunda büyük bir yalana ortak oldu. Devletler, hükümetler, şirketler, kurum ve kuruluşlar, medya, üniversite, din adamları… Kasıtlı bir şekilde düşmana çalışanlarla birtakım propagandaların etkisinde hareket edip ya da hareket etmeyip tepkisiz kalanlar bu yanlışın ortakları oldu.

Direnen dostlarımızın yanında durmak varken İsrail’i takviye edici ticari faaliyetlerde bulunmuş ve bulunmaya devam eden her kim varsa onların ihanet içerisindeki mühinler olduklarını ifade edebilmek için Türkçeden Kur’ân’a, Kur’ân’dan Türkçeye kelimeler başlıklı çalışmamızın 47’ncisi olarak ele almaya çalışacağımız ehven kelimesine eğilelim.

“Pek önemli olmamak” manasındaki hevn kökünden gelen ehven kelimesi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te: “Daha zararsız, daha az kötü, daha hafif; ucuz, hesaplı” manalarına gelir. Ehveniyet ise “ehven olma durumu, ucuzluk” manasında kullanılır.

Ehven kelimesi, Rûm Suresi 27. ayette şöyle geçer:

“Vehuve-llezî yebdeu-lhalka sümme yu’îduhu vehuve ehvenu ‘aleyhi velehu-l meselu-l-a’lâ fî-ssemâvâti vel-ardi vehuve-l’azîzu-lhakîm.”

(O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir).

Kelime Osman Nevres’in bir beytinde şöyle geçer:

Va‘de-i vasl-ı dürûğ âteşine yanmakdan
Âteş-i hecrin ile yanmağı ehven gördüm


(Ey sevgili, yalandan kavuşma vadinin ateşiyle yanmaktansa; ayrılık ateşinde yanmak daha hafiftir).

“Kötü olan iki şeyden daha az kötü, zararı daha hafif olan” manasındaki ehvenişer kelimesi de Mecelle’nin 29. maddesinde şöyle geçer:

Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur.” (İki şerrin en zararsızı seçilir).

Hevn “Kolaylık, sühulet; değersizlik, önemsizlik, hakirlik” manalarına gelir. Aynı kök üzere olan hevân kelimesi ise “alçaklık, horluk, hakirlik”tir. Furkan Suresi 63. ayette hevn kelimesi şöyle geçer:

“Ve’ibâdu-rrahmâni-llezîne yemşûne ‘alâ-l-ardi hevnen ve-izâ hâtabehumu-l câhilûne kâlû selâmâ.”

Ve Rahmân'ın (halis) kulları onlardır ki, yeryüzünde mütevaziyâne bir halde yürürler ve cahiller onlara hitab ettikleri vakit, «Selâmetle,» derler.”

Osman Nevres’in bir beytinde hevân klelimesi şöyle geçer:

Niçün felek beni etsin esîr-i züll ü hevân
Nedir cinâyetim ey pâdişâh-ı kişver-i cûd


(Felek beni neden alçaklık ve zillete esir etsin; ey cömertlik ülkesinin padişahı benim günahım nedir)?

Sözlükler, havan kelimesinin Farsça kökenli olduğunu söylese de gerek harflerin sıra düzeni, gerekse bu kabın, içindeki bir şeyi ufaltması, toz haline getirmesi açısından bir nevi maddeyi küçültmeye, hafifletmeye yaraması, bu kelimenin de aynı kök üzere olduğunu düşündürür.

Havan: “Toz hâline getirilmek veya ufalanmak istenen bir maddenin içine konulup dövüldüğü taş, tahta veya mâdenden çukur kap; eskiden tütün kıyılan bir çeşit makine; havan topu” manalarına gelir. Kelime, Necip Fazıl Kısakürek’in bir mısraında şöyle geçer:

Yaram var, havanlar dövemez merhem
Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem


İhânet kelimesi de aynı kök üzeredir. “Hâinlik etme, arkadan vurma; göstermesi gereken bağlılığı göstermeyip vefâsızlık etme; başka bir erkek veya kadınla ilişki kurma, sevdiğini başkası ile aldatma; hor ve hakir görme, küçümseme” manalarına gelir.

Fecr Sûresi 16. ayette kelime şöyle geçer:

“Ve emmâ izâ mâ-b telâhu fekadera ‘aleyhi rizkahu feyekûlu rabbî ehânen.”

(Amma her ne zaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakit de Rabbim bana ihanet etti / beni önemsemedi, der).

İhânet kelimesi Hamdî Çelebî’nin bir beytinde şöyle geçer:

Âl-i resûle Hamdî ihânet idenleri
Recm eyle seng-i la’netünile Hudâyiçün


(Ey Hamdî, Peygamberin ailesine ihânet edenleri; Allah için lanet taşıyla taşlamalı).

“Ehemmiyet vermeme, önemsiz görme, önemsememe” manalarına gelen tehâvün kelimesi de aynı kök üzeredir. Kelime Nâbî’nin bir beytinde şöyle geçer:

Ne tehâvün taleb-i kâma ne tedkîk gerek
O da bir dâd-ı Hudâ’dır ona tevfîk gerek


(Arzusuna kavuşmayı talep edeni önemsememek ve araştırmak gerekmez; o da bir Allah vergisidir, ona başarı gerek).

“Kolaylaştırma, ehvenleştirme, hafifletme; ucuzlatma” manalarına gelen tehvîn kelimesi de aynı kök üzeredir.

Meclisi Mebusan zabıtlarında kelime şöyle geçer:

“Mağdurini siyasiyyenin giriftar oldukları mesaip ve alamı hiçbir şey tehvin ve telafi edemez.”

(Siyasi mağdurların uğradıkları belalar ve acıları hiçbir şey hafifletip telafi edemez).

Mühîn kelimesi de aynı kök üzeredir. “Hor ve hakir gören, küçümseyen, aşağılayan kimse;
ihânet eden, alçak, aşağılık kimse”
manalarına gelen kelime Nisa Suresi 37. ayette şöyle geçer:

“Ellezîne yebhalûne veye/murûne-nnâse bilbuhli ve yektumûne mâ âtâhumullâhu min fadlihi ve a’tednâ lilkâfirîne ‘azâben muhînâ.”

(Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır).

İhânetin açıklığı, gizli saklısının olmaması, göze sokarcasına işlerin yürütülmesi kimseyi hayrete düşürmüyor. Oysa ihanetin içinde hep karanlık bir taraf vardır. Bugün, ben ihânet ediyorum, diyerek meydana çıkmak, yavuz hırsızlığın toplumca matah bir şey olarak görülmesiyle mi alakalı?

Attila İlhan: İhanete gece müthiş bir gerekçedir.” İhanet bir bilmecedir.” der şiirinde. Şimdi “Tut ki Gecedir” şiirini tekrar düşünüp, sadece bir kişiye, bir örgüte, bir devlete yönelik ihânetin gizliliğini hatırlayıp da bütün bir insanlığa yapılan ihânetin nasıl aşikâr olabileceğini anlamaya çalışalım.

tut ki gecedir
karanlık sıvaşır ellerine camlardan
birden kırmızıya döner
trafik ışıkları
kükürtlü dumanlar yükselir
korkuya batmış
camkırığı adamlardan
tehlikeye büyür sakalları

tut ki gecedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar
yeraltı örgütleri tetik üstünde
adres değiştirmiş silah kaçakçıları
fahişeler birbirinden kuşkulanıyor

tut ki gecedir
katiller huzursuz
hırsızlar sinirli
hainler ürkekçedir
elleri telefona kendiliğinden uzanıyor
ihanete gece müthiş bir gerekçedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar

ihanet bir bilmecedir


İhânet, artık gecenin körlüğünde değil; güçlü projektörler, patlayan flaşlar eşliğinde, gözleri kör edercesine kamaştırarak kendine gerekçe buluyor. Bugün ihânetin kamuflajı karanlık değil, aşikâr olmak yani şeffaflıktır. Borsada hisseler yükselir. Reklam spotları parlar ekranlarda. Kanunlarda yeri var. Tüzükler onlar için… Uluslararası anlaşmalarla karalar, denizler açılır ve dahi gökyüzü açar kapılarını apaçık ihânete

İşleri kimin için kolaylaştırıp (tehvîn) kimin için zorlaştırdığımız meselesinin hayatiyetine binaen izini sürdüğümüz yukarıdaki kelimeleri önceliyoruz. İsrail’in Filistin’de gerçekleştirdiği soykırımı Amerika, İngiltere, birtakım Avrupa ülkeleri ve şirketler kolaylaştırıyor. Buna katılmak isteyen ve çeşitli yollarla İsrail’le ticari, siyasi faaliyetlerini devam ettirenler mazlumlar aleyhine ihanet içerisindedir.

Olması gereken, İsrail’e ve destekçilerine işleri, dünya sathında zorlaştırmaktır. Direnişçilere ve mazlumlara ise kolaylaştırmaktır. Peygamber aleyhisselam: “Mümin, kolaydır ve yumuşaktır.” (El- mü’minu heyyinun leyyinun) demiş.

Müminler, kâfirlere/düşmana karşı sert; ama diğer insanlara karşı merhametli, yumuşaktırlar. İzzet, bu tavırda yaşar. İsrail ve şürekâsına yumuşak davranmak, insanlardan izzeti alır ve yerine zilleti vurur yüzlere. Filistin’deki direnişçileri önemsememek, küçümsemek, hor görmek ve mazlumlar aleyhinde siyasi, ticari ilişkilerde bulunmak sadece belli bir dinin mensuplarına karşı edilen bir ihanet değildir. İnsan olmanın şerefini taşıyan her bir insana edilen katmerli bir ihanettir.

Ucuz (ehven) politikaların, sonunda toplumlara ağır bedeller ödettiğini tarihten biliyoruz. O bedeller, bir damga gibi vurulur sonraki nesillerin yüzlerine. Aşağılık, utanç damgası… Bunu çocuklarına yaşatmak istemeyen her vicdanlı insan, içerisinde yaşadığı politik, askeri, ticari organizasyonların, Filistin konusundaki ahlaksızlıklarına ses çıkarmalı, tepki göstermeli.

Bazı durumlarda maddi kayıpların, manevi kazançlar karşısında değersizleştiğini anlamaktan çok uzak insanlar yetiştirmeyi ilerleme, gelişme olarak algılayan piyasa anlayışını kusmak ve çocuklarımızdan kusturmak zorundayız. Yoksa…

Yarın hepimiz için çok geç olacak.

#ihanet #ehven #ehveniser #attila #pir #sultan #abdal #filistin #kusturmak #ucuz #ticari

Yorumunuzu Ekleyin

Adı-Soyad
E-Posta
Yorum
İşlemin Sonucu
  • Yorumlar T.C. Yasalarına aykırı olamaz.
  • Hakaret içeren yorumlar, yayınlanmasa bile yasal mercilere iletilebilir
  • KVKK Kapsamında, bilgileriniz, yasal merciler hariç kimseyle paylaşılmaz.
  • Formda doldurduğunuz bilgiler ve IP adresiniz sisteme kaydedilir.
  • Yorumunuz onaylanıp yayınlandığında, sadece yorum, isim ve yorum tarih saati gösterilir.

YAZARIN SON YAZILARI

Mezar Arasında Harman Olur mu? (48)

Mezar Arasında Harman Olur mu? (48)

Mustafa Özbilge'nin yeni yazısı yayında...
Ya Âhirimiz Ya Âhiretimiz Filistin (46)

Ya Âhirimiz Ya Âhiretimiz Filistin (46)

Mustafa Özbilge'nin yeni yazısı yayında.
Hâlimiz Haddimiz mi? (45)

Hâlimiz Haddimiz mi? (45)

Mustafa Özbilge'nin yeni yazısı yayında.
Bahar Oyunu

Bahar Oyunu

Mustafa Özbilge'nin yeni şiiri yayında...
Bayram Efkârı (44)

Bayram Efkârı (44)

Mustafa Özbilge'nin yeni yazısı yayında...
Çârgâh

Çârgâh

Mustafa Özbilge'nin yeni şiiri yayında...

GENEL BİLGİLER

Taraklı

Taraklı

Taraklı Nerede, Taraklı'nın tarihi ve coğrafi özellikleri
Taraklı Otobüs Saatleri

Taraklı Otobüs Saatleri

Ağustos 2023 Güncel Taraklı - Sakarya Otobüs Kalkış Saatleri, Taraklı Otobüs Saatler 2021, Taraklı Otobüs Tarifesi, Taraklı Sakarya ilk otobüs ne zaman? Taraklı - Sakarya Son Otobüs Ne zaman? Sakarya Taraklı İlk Otobüs Ne Zaman, Sakarya Taraklı Otobüs Saatleri, Taraklı Koop Otobüs Saatleri
Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'ya geldiğinizde gezilecek yerler neresidir? Taraklı'nın en popüler gezilecek yerleri yazımızda.
Taraklı Termal Turizmi

Taraklı Termal Turizmi

Taraklı'da termal turizmi, Türkiye'deki belli başlı noktalardan biri haline gelmiştir.